Aslında hiçbir şey. Çünkü ne derler bilirsiniz: “En iyi Amerika hiç olmayandır. Cehennemin dibinde olan ise, en iyi Amerika’nın da iyisidir.”
Bizim eski aşırı romantik Marksist-lerimizle aşırı romantik İslamcılarımızın aksine, son 100 yılda dünyayı bugünkü haline getiren üç emperyalist merkezin hep ABD, Rusya ve İngiltere olduğunu düşünegeldim. Son 30 yılın yeni emperyalist merkezleri ise Çin ve İran malum. Ben bu beş ülkeyi herhangi bir gerekçeyle birbirinden ayırıp da “zalimler arasında kategorik bir ayrım” yapası olan biri değilim. Hepsinin de yıkılıp gittiğini görmek en büyük ve değişmez hayalim. “İsrail’e ne diyorsun?” derseniz, o pislik yuvasının ömrü zaten kısa, pek kısa olur inşallah.
Dolayısıyla Trump’ın seçilmesi üzerinden “şimdi ne olacak?” diye analiz kasmaya pek iştahım yok. ABD, bildiğimiz emperyalizmine “Trumpvari” yöntemlerle devam edecek. Buna dair gram şüphem yok. Emperyalizmin Mısır, Suud, BAE kuklalarının el bastığı o kutsal küre üzerinden ilerlemesi ile ilerlememesi arasında bir fark oldu mu da şimdi ikinci Trump döneminde bir fark bekleyeyim?
Fakat şunlar var tabii şöylece konuşmamız gereken. Tam bir tüccar olan ve ajandasını apaçık yürütmeyi pek seven “sarı saçlım mavi gözlüm” hem Ukrayna’yı yalnız bırakarak Avrupa Birliği’ne sağlam bir gol atabilir hem de Gazze’de ateşkes sağlayıp “İsrail’in başkenti Kudüs’tür” konseptine geri dönebilir. “Gazze’deki en kötü ateşkes en iyi savaştan yeğ midir?” diye sual edecek olursanız “onu ben değil, Hamas bilir” diyeceğim size. Çünkü gerçekten sadece Hamas karar verebilir buna.........