Sanki biz istemez miyiz?

Filistin, Irak, Suriye, Mısır ve şimdi de Lübnan’da gelişen olaylarda kabul etmemiz gereken bir şey var: “Sünni İslam dünyası” diye bir kavram neredeyse yok. Perişan durumda Sünni İslam dünyası. Bunun uzun uzun konuşulması gereken, çok çeşitli nedenleri var. O nedenlerden en belirgini hiç şüphe yok ki 20. yüzyılda şekil ve suret değiştiren batı emperyalizminin kendisine en büyük tehlike olarak Sünni İslam dünyasını kodlamış olması. Hangi İslam ülkesinde “sağlıklılık işareti” sayılabilecek bir hareketlenme olsa emperyalizm orada tezgahını kurmuş. Bazen yöntem Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da ve daha pek çok başka yerde o ülkeleri diktatörlere teslim etmek olmuş, bazen de darbelerle, güya halk hareketleriyle, seküler-dindar çatışmalarıyla, azınlık-çoğunluk kavgalarıyla tansiyonu hep yüksek seyrettirerek kontrolü elde tutmuş. Afganistan’ı savaşla, Bangladeş’i fakirlikle yoğurmuş.

Dikkat isterim. Zaten ve en başından beri bir “İngiliz projesi” olarak hayata geçirilen Suud, Ürdün, BAE gibi ülkeleri “Sünni İslam dünyası” toplamına dahil bile edemeyiz.

Sadece İhvan hareketinin başına getirilenler bile emperyalizmin Sünni İslam dünyasına neler ettiğinin bir ispatı gibidir. Sadece basitçe akıl yürütelim. 80’lerde Suriye İhvanı, 2010’larda Mısır İhvanı ülkelerinin yönetimini elde edebilselerdi bugün Filistin meselesini tam buradan mı konuşuyor olurduk, başka bir yerden mi?

Bu, burada bir dursun.

Sünni İslam dünyasının bu perişanlığına ve Körfez ülkelerinin bu rezilliğine karşın bugün “Şii İslam dünyası” diye bir olgudan söz edebiliyor muyuz peki?

Olgu olarak evet ve elbette. Ama gelinen noktada İran’ın kaptanlığını yaptığı “Şii İslam dünyası”nın İslam ile bir ilgisi kalmamış görünüyor.........

© Yeni Şafak