Biz orada öylece bekliyorduk.
İnsanlar gelecek, sahneye çıkacaklar, çağrısını yaptığımız işin hakkını verip veremediklerini göstermek üzere hünerlerini sergileyecekler, biz de aralarından “sensin, sensin” diye seçecektik.
Sahneye çıkan herkes, alışıldık, bilindik, dahası arzu edilenin ne olduğuna dair aklında bir öngörü ile çıkıyor, tiyatroyu ne kadar sevdiğini anlatıyor, daha önce aldığı eğitimlerden bahsediyor, performansını sergileyip “seçilme” umuduyla iniyorlardı merdivenleri.
Performans ve seçim… Şu içine düştüğümüz dünya zamanının büyülü iki kelimesi. Hep “seç” diyorlardı bize ve hep bir performansın peşindeydi herkes.
Biz orada öylece bekliyorduk. Teknik bir iş yapıyor olmanın bütün heyecansızlığıyla sahneye çıkan genç kızların, delikanlıların, hafif orta yaşlı hobicilerin heyecanına kayıtsız kalıyor, kağıtlara notlar alıyor, arada bir birbirimize bakıp kaşımızla gözümüzle “bundan olur” yahut “bunu eleyelim” işareti yapıyorduk.
Böyle anlarda bir şey olmasını beklemezsiniz. Pek bir şey de olmaz zaten. Arada bir görevlinin getirdiği taze ve sıcak çayın oluşturduğu dalgalanma kadar bile dalgalanma olmaz........