Üç ülke, üç lider, üç tehdit. Uçak kazaları, SİHA saldırıları artacak. İsrail, Yunanistan, Rum Kesimi; Hızlı Müdahale Gücü kurdu. Yolunu şaşıran SİHA’lar, DAEŞ saldırıları, YPG meselesi bu merkezden yönetilecek. Onlar “Ankara” diyorsa, biz Atina ve Tel Aviv diyeceğiz. |
Önceki gün, Libya askeri heyetini taşıyan, Malta’dan kiralanan özel uçak, Ankara’da düştü. Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad ve Kara Kuvvetleri Komutanı Feyturi el-Gribil dahil beş kişi hayatını kaybetti.
Trablus heyeti, aynı gün Türkiye’de askeri temaslarda bulunmuş, Savunma Bakanı Yaşar Güler ve kuvvet komutanları ile bir araya gelmişti. Bu temaslar, Libya’daki Türk askerinin görev süresinin iki yıl daha uzatılmasından sonra gerçekleşti.
LİBYA NEDEN ODAK NOKTASI OLDU? AKDENİZ’DE TÜRKİYE-LİBYA DENKLEMİ HEDEF ALINIYOR.
Türkiye ve Libya makamları uçağın teknik bir arıza yüzünden düştüğünü, ortak soruşturma komitesi kurulduğunu açıkladı. Olay, iki tarafta da derin bir üzüntüye yol açtı. Trablus yönetimi ile savaş halinde bulunan Doğu Libya’nın lideri Halife Hafter de başsağlığı diledi.
Aynı hafta, Pakistan kaynakları, Hafter yönetimi ile Pakistan arasında 4,6 milyar dolarlık bir askeri paket anlaşması yapıldığını haber verdi. Hafter’in oğlu Saddam ve bir askeri heyet Pakistan’daydı ve kapsamlı askeri ilişkiler kuruyordu.
Türkiye, Trablus yönetimi ile iç içe. Ancak son zamanlarda Doğu Libya yönetimi ile de köklü ilişkiler kuruyordu. Hafter’in oğulları Türkiye’yi ziyaret ediyor, ekonomik anlaşmalar yapılıyor, askeri heyetler gelip gidiyor, Libya Silahlı Kuvvetleri’nin güçlendirilmesi için tedarik anlaşmaları yapılıyordu.
Türkiye ve Libya, Akdeniz’de bir denklem kurdu ve Hafter yönetimi ile yakınlaşma bunu daha da güçlendirecekti. Olayların Libya üzerinde odaklanmasının sebeplerine bu açıdan çok dikkat etmek gerekir.
“TEK LİBYA” VE ATİNA’YA VERİLEN ÇOK SERT CEVAP!
Hafter yönetimi de, Türkiye ile Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Anlaşması’na destek açıklamaları yapıyor, Yunanistan’ın “anlaşmayı onaylamayın” baskılarına sert cevaplar veriyordu.
Türkiye’nin nihai amacı muhtemelen; iki tarafı bir araya getirmek, Libya’nın bölünmesini engellemek, “Tek Libya”nın inşasını sağlamak ve Türkiye ile Libya’yı Doğu Akdeniz’de ortak bir güce dönüştürmekti. Ve bu sağlıklı bir zeminde yürütülüyordu.
GEMİLERE SALDIRILAR VE SİHA HAREKETLİLİĞİ... “ÜÇÜNCÜ ÜLKE” İHTİMALİ MASAYA YATIRILMALI.
İşin tuhafı, Gürcistan’da Türk askeri kargo uçağının düşmesinden sonra, Türk hava sahasında kimliği belirsiz ya da açıklanmayan SİHA’lar belirmeye başladı.
Ukrayna ve Rusya’nın Karadeniz’de ticaret gemilerine yönelik saldırıları tırmanırken SİHA hareketliliği de tırmanıyor, Türk hava sahasına giren bu araçlar düşürülüyor ya da düşüyordu.
Karadeniz’i Savaş Denizi’ne dönüştürecek her adım atılıyor, tehlikeli bir eğilim dikkat çekiyor, Türkiye taraflara uyarılar yapıyordu. Bunlar olurken bir taraftan Rusya-Ukrayna barışı için baskılar artıyor, diğer taraftan Avrupa-Rusya arasındaki savaş rüzgârları daha da sertleşiyordu.
Gemilere saldırı ve SİHA hareketliliği için Rusya ve Ukrayna’ya bakılıyor ancak “üçüncü ülke” ihtimali hiçbir şekilde tartışmaya açılmıyordu.
Bu araçlar bir NATO ülkesine ait olabilir mi? Kafkaslar ve Ege’de üslenen İsrail’e ait olabilir mi? “Rus SİHA’sı” görüntüsü verilmiş bir “örtülü operasyon” olabilir mi? Bu ihtimaller nedense öne çıkarılmıyor, belki de “daha tehlikeli sonuçlar”a kapı açmamak için tartışma alanından uzak tutuluyor.
“TÜRKİYE’Yİ DURDURMAK” İÇİN ÖLÜMCÜL YÖNTEMLER… BAZI ÜLKELER SEFERBER OLDU!
Bütün bunlar, münferit kazalar, münferit gelişmeler olabilir. Ancak, küresel ölçekte fırtınaların alabildiğine büyüdüğü, Türkiye’nin kuzeyinde ve güneyinde krizlerin devam ettiği, güç hesaplaşmalarında yeni cephelerin açıldığı, devletlerin bütün silahlarını sahaya sürdüğü bir dönemde, hiçbir şey “kaza”, “rastlantı” gibi gerekçelerle açıklanamaz.
Öyle bile olsa tartışmanın bağlamı bütün bu alanlar göz önünde bulundurularak yapılır. Sağlıklı olan budur.
Öteden beri, Türkiye’nin dört bir tarafında oluşturulan yeni cepheleri tartışıyorum. Bu cepheler, aslında Türkiye’yi kuşatmaya ayarlı “çoklu” ve sistematik bir planlamadan başka bir şey değil.........