Kendini biriktirmeyen bir hayatın neresindeyiz?



Bugün yapmakta olduğumuz her şey suya yazı yazmak ya da havaya resim çizmek gibi… Değil birkaç gün sonraya, değil bir gün sonraya, bir birkaç saat sonraya bile ulaşmıyor neredeyse etkileri. İz bırakmıyorlar zamanın içinde; iz bırakacak bir muhtevaya da sahip değiller zaten. Dışa vurduğumuz şeyler, bu nitelemenin aksine içimizde biriktirdiğimiz şeyler değil… Şuradan alıp buraya koyduğumuz şeyler! Bizde yer etmiyorlar ki, başkalarına ulaşıp onlarda etsinler.

Başkalarıyla paylaştığımız her şeyin çok kısa bir zaman içinde buharlaşıp gideceğini biliyoruz. Belki bu yüzden, onlara gereken dikkati ve özeni göstermiyor, içlerini hayatla doldurmaya çalışmıyor ve bu kabullenilmiş geçiciliğin, tıpkı soğuk denizlerdeki başıboş buz kütleleri gibi her şeyin anlamından koca koca parçaları önüne katıp götürmesine rıza gösteriyor, izin veriyoruz. Tarihi tutulmayan, tutulamayacak olan hayatlar artık bizim hayatlarımız. Kayda değer, saklanmaya, biriktirmeye değer bir şeyimiz kalmadı neredeyse!

Zamanın içinde iz bırakmayan şeylerin tortusu olmayacağına inanmak içimizi rahatlatıyor olmalı. Kaydı tutulmayan, hatırlamaya değecek şeyi olmayan bir hayatın üstümüze hiçbir ağırlık bırakmayacağını, bizi yormayacağını düşünüyoruz belki içten içe. Derinliğine........

© Yeni Şafak