Kendi hayatımızı kaçırıyoruz sayın seyirciler!
İnsanların bir arada olduğu herhangi bir ortamda karşılaşmanız en muhtemel manzara ellerindeki telefona gömülmüş kişiler olur muhtemelen. İnsanlar birbirlerine randevu verip bir yerlerde buluşuyor ve sonra karşılıklı oturup telefonlarını kurcalıyorlar. Yüz yüze muhabbetten sonra sesli görüşmeler de tarihe karışmak üzere; daha çok ‘yazışılıyor’ artık. Olabildiğince kısa, kısaltmalar, semboller ve yabancı kelimelerle dolu, bozuk Türkçeyle bir araya getirilmiş ifadeler… Pek bir meselesi de yok kimsenin. Yani hayatın içinden bir meselesi yok. Diziler, televizyon yarışmaları, maçlar, magazin
meseleleri, üçüncü sayfa mevzuları, agresif siyaset
vıdı vıdıları… Başka?
Yok pek başka bir şey!
Seyircisi olduğumuz şeylerden bir dünya kuruyoruz kendimize. Ekranlardan önümüze konulan şeylerden bir zihinsel menü oluşturuyoruz. Doğrudan ekranlara bakmadığımız zamanlarda da uzun uzun, gerçekten çok uzun zamanları bunları boş boş konuşmaya ayırıyoruz. Herkesin zaten seyrettiği, gördüğü, izlediği şeyler hakkında anlamsızca laf çevirip duruyoruz aramızda. Yorucu bir tarafı var bütün bu işlerin, gerçekten bir şeyler yapıyormuş, bir şeylere taraf olunuyormuş, bir şeylere tepki veriliyormuş, seçkin beğeniler ve ilgiler ortaya konuyormuş........
© Yeni Şafak
visit website