Kemikleşmiş önyargılar, analitik kabiliyetleri yok ediyor
Nicholas Epley, ‘Aklıselim’ isimli kitabında şöyle sallantılı bir gerçeklik kuruyor: “Nehrin bir tarafında duran bir adam karşı taraftaki adama, ‘Hey, nehrin karşısına nasıl geçerim?’ diye bağırır. Diğer adam, ‘Sen zaten nehrin karşı tarafındasın’ diye cevap verir.”
Hayatın içindeki her durumda, yaşadığımız her hadisede böyle bir ikilemle imtihan ediliyoruz. Bir kendi durduğumuz yer var, bir de onun karşı tarafı… Bulunduğumuz yer bizim gerçekliğimiz, o gerçeklikten bir ‘karşı taraf’ inşa ediyoruz. Kendimizi haklılardan görüyorsak, bize benzemeyenler haksız oluyor, biz iyiysek onlar kötü… Doğruyu biz biliyorsak, karşı taraf otomatikman yanlış… Biz bilgiliysek, onlar cahil… Biz seçkinsek, karşıdakiler ayak takımı, pislik ya da ikinci sınıf… Bunun tersi de mümkün tabii; kendi olumsuzluklarını, olumlu her şeyi karşı tarafta konumlandırarak mahkum edenler, kendi çirkinlik sanısından çıkarak karşı tarafın güzelliğini kutsamaya varanlar da var. Karşı taraf ile ilgili olumlu ya da olumsuz kanaatlerimiz, aslında kendimizle ilgili idrakimizin otomatik sonucu oluyor çoğu zaman. Demek işin belirleyici kısmı, kendimizle ilgili düşünce ve kanaatlerimiz oluyor.
Aynı........
© Yeni Şafak
visit website