İkna ile iman olur mu?

İnanmak ve inanmamak insan varoluşunun en temel meselesi… Sanıldığı gibi temelde akılla mantıkla ilgili bir konu da değil. Daha çok kalple ilgili… Ve kalpten bağımsız olmayan türden bir akılla ilgili… İnanma halinin, birilerinin kendi düz ve yine kendi sınırlarıyla sınırlı mantıkları üzerinden ilerleyerek varabilecekleri bir netice olmadığını bilmek gerekiyor. Dolayısıyla mantık tokuşturarak inançla ilgili ikilemi çözmenin bir imkanı olmadığını da kabullenmek icap ediyor. Böyle bir tartışma, münazara ya da mükaleme bir tarafın diğer tarafı inanmaya ya da inanmamaya ikna etmesi sonucunu doğursa bile bu aslında yanıltıcı bir görüntüden öte bir şey olmaz. Çünkü inanç, adı üstünde inanmakla olur. Her zaman görünür bir mantığı bulunmaz. Külli hakikat içinde anlamlı olan pek çok şeyin bizim sınırları olan mantığımız içinde bir karşılığı yoktur. Beş duyuyla, cari sebep sonuç açıklamalarıyla mantıksal bir izah getiremeyeceğimiz pek çok şey, inanç temelinde anlamlıdır ve o külli hakikatin bir parçasıdır.

İman hidayetle ilgili bir meseledir; Hâdî olan, yani hidayet veren Allah Teâlâ’dır. Dilediğine hidayet veren odur. Bizler arayanlarız, yönelenler, düşünenleriz; bu gayretimizde halis olabilmeyi umarız. Buna karşılık varsa eğer imanımız, onu bize bağışlayan Rabbimizdir. Kitab-ı Mübin’de........

© Yeni Şafak