Muhabir, yıkıntılar arasındaki en fazla on yaşında olabilecek Gazzeli küçük bir çocuğa ne hissettiğini soruyor. Zeytin gözlü o güzel çocuğun cevabı hepimiz için bir tokat hükmünde: “Hislerim… Sana nasıl anlatsam ki? Düşün ki bu sene içinde öleceksin… Bir yandan savaş, bir yandan yıkım, bir yandan korku… Bize göre en kötü yılımızı yaşıyoruz. Yani böyle bir ortamda hislerin ne olabilir ki? Düşünün derin bir uykuda uyuyorsunuz ve uyandığınızda bir bakıyorsunuz ki atılan bir füze ile akrabaların, arkadaşların veya başka insanlar şehit olmuş. Böyle bir durumda hislerinin nasıl olmasını beklersin?”
Hepimizi etkiliyor böyle sözler… Ama yazık ki her gün biraz daha az… İnsanlık tarihinde benzeri olmayan bu zulme yazık ki yavaş yavaş alışıyoruz. Olan biteni, siyonist İsrail’in canavarlığını, dünyadaki işbirlikçilerinin hainliğini yavaş yavaş kanıksıyoruz. Kendi rutinimize dönme, gözler önündeki bu acılardan, bu vahşet görüntülerinden kaçmak istiyoruz. Bunu sessizce, zamana yayarak, kendimize bile sezdirmeden yapıyoruz. Olabildiğince fazla saatimizi, dakikamızı bu sıcak gündemden çekip alarak, vaktimizi kendi hayatımızın serin bölgelerinde geçirmek istiyoruz. Aynalara bakmadan, kendimizi sorgu suale çekmeden, bu firari hallerimizle........