Bir linçin anatomisi

Geçen hafta sosyal medyada vaka-i adiyeden sayılan linçlerden birine konu oldum. Ben malumunuz gündemdeki hararetli ve kapağı açıldığında başka herhangi bir konuyu konuşmayı imkânsız hale getiren meselelere girmemeyi, insanın ve hayatın kendimce ‘gerçek’ meseleleriyle ilgili yazmayı tercih ediyorum. Bu sebeple pek sık karşılaşmıyorum böyle linç hadiseleriyle. Kimi arkadaşlarımız içinse rutine dönüşmüş bir şey bu.

İşin şahsımla ilgili kısmının üstünde durmanın pek gereği yok aslında. Sosyal medya birçok insan için ‘adam asmaca’ oynanan yangına açık bir yer nihayetinde, insanın hak vermediği bir kişiye her türlü hakareti yapabildiği, insani frenlerin boşa alındığı bir mecra… Ancak yaşadığım bu tecrübenin toplumsal hayatımız açısından açığa çıkardığı bazı gerçekler var ki, meselenin o kısmı gerçekten dehşet verici…

Sadede geleyim… Linçe konu olan yazı bu köşede geçen perşembe günü yayınlanan ‘Şükrün Varlığı ve Yokluğu’ başlıklı yazı… Yazının ana konusu şükür kavramı ve ona değişken bakış açılarımız… Yazı boyunca farklı toplumsal şartlar altında hayatını sürdüren bireylerin şükretme konusundaki değişken algı ve kabullerinden söz etmeyi deniyorum. İnsanların ‘temel ihtiyaç’ kavramına bakış açılarının ne kadar değişebildiğine ve dolayısıyla neye şükredecekleri konusunun da bu bakış açılarına göre nasıl farklı muhtevalar kazanabildiğine dair örnekler veriyorum. Kimi insanlar için ekmeğin, suyun, ilacın temel ihtiyaç olduğunu, bunları bulduğunda bu insanların bütün kalbiyle şükre yöneldiğini ifade ediyorum. Güncel örnek olarak da Gazze’deki cefakâr insanları........

© Yeni Şafak