Gazze’de, insanlık tarihinin en gözler önünde işlenen cinayetlerinin, en seyirliğe dönüşmüş şiddetinin, en büyük masumiyet katlinin ve bütün bu cürümleri sırıtarak gerçek-
leştiren en arsız katillerinin görüntü-lerine şahit oluyoruz. Acı sınırlarının berhava edildiği ilk günden bugüne hepimize asırlar gibi gelen çok uzun zamanlar geçti. Aylardır hemen her günü, belki de gözlerimizi açık tutmakta en çok zorlanacağımız şeylerle; parçalanmış, bir yerleri eksik kalmış çocuk cesetleri, yavrusunun cansız bedenine sarılıp gözyaşlarını sessizliğin derin, dipsiz kuyularına akıtan anneler ve yavrularına sahip çıkamamanın derin kırılmışlığını yüzünün haritasına ekleyen kederli yetişkinlerle birlikte yaşıyoruz.
Ne oluyor, bizler de onlarla birlikte parçalanıyor muyuz? Yoksa giderek bu derin acılara alışıyor muyuz? Net bir cevabı yok biliyorum bu sorunun. Her şey o kadar anı anına yaşanıyor ki, her acı o kadar taze, o kadar yakıcı ki bu acılara asla alışamayacakmışız gibi geliyor olmalı bir çoğumuza. Ama derinlerde durum nasıl? İçimizde neler oluyor?
Hayata bir şekilde tutunmaya devam ediyoruz. Kimimiz belki de olması gerekenden daha da sıkı tutunuyoruz şimdi! Kendimizi sık sık........