Müslümanın saati, günü, ayı, yılı...
Geçtiğimiz pazar günü, hicrî yılbaşını idrak ettik.
Bir zamanlar hicrî yılbaşı için ne çok tebrik alırdık, hatırlayınız. Bu yıl ben dahi tebrikleşmeyi unuttum... Muharrem orucunu kaçırmamak için Kurban Bayramı’ndan hemen sonra cep telefonumdan 10 Muharrem’i işaretletmiştim oysa. Üzerinize afiyet basit bir diş çekiminden sonra yaşadığım türlü sıkıntılar ve ağrılarla birlikte son on gündür zaman idrakim zayıfladı. Vakti yekpare bir sızı olarak idrak edince hicrî yılbaşı için tebrikleşmek dikkatimden kaçtı. Benim dikkatimden kaçan “zamanın hikâyesi” neyse ki dost meclisinde yerini buldu.
Hicrî yılbaşı, Müslümanlar için “zamanın hikâyesi”dir. Efendimiz’in Mekke’den Medine’ye hicret edişi üzerinden başlatılan takvim, hicretin şartlarının, evvelinin ve ahirinin ibretiyle birlikte hafızada kayıtlı olmasını sağlar.
Çocukluğumun zaman taksiminde üç aylar, kandiller ile, Muharrem ayı aşure ile muhakkak idrak edilirdi. Bayramların adı bayram idi. Tatil kelimesi, Ramazan ve Kurban bayramlarını işgal etmemişti. Hep beraber idrak edilen “mübarek zamanlar”, bayram günlerinin bayram tatili olarak işaretlenmesi, daha çok tatil yapılabilmesi için hafta sonlarının bayram günlerine dahil edilmesiyle birlikte yara aldı. Ne acıdır ki bayramlarımız toplumsal ehemmiyetini kaybetti, zenginler fakirleri görmez oldu. Bayramların bayramlığı, güçlünün kendini güçsüzden mesul hissetmesi, onun gönlünü alması, o mübarek vakti onunla idrak etmesi ile mümkündür.
Mükelleflerin pek çoğu artık ne kurbanlarını görüyor ne de o kurbanın........
© Yeni Şafak
visit website