menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“ Ne bet kaldı ne bereket...”

53 1
07.06.2024

Yıl 2018. Mevsim yaz. Günlerden pazar. Küçükyalı’da bir alışveriş merkezinde bizim genellikle dondurma yemek için tercih ettiğimiz bir mekândayız. Herkes kahvaltı ediyor. Saat 11.00. Biz kahvaltımızı hafta için hangi saatte yapıyorsak hafta sonları da o saatte yapmaya devam ederiz. Rutinimize riayet bahsini hafta sonu da aksatmamaya dikkat ederiz. Gün ışığı hürmet bekler.

Birazdan Çanakkale’den başlayarak nereye gideceklerine o sabah karar vere vere yaz tatili yapan iki çocuklu bir aile ile buluşacağız. Bir arkadaşları vasıtasıyla görüşmek istediklerini ilettiler. Benim de o sıra imalat hatasından dolayı iade edip yenisi ile değiştirmem gereken ayakkabı için AVM’ye gitmem gerekiyor. Ertelemelerden erteleme beğeniyorum. Seyyah ailenin teklifi ilaç gibi geldi. Tamam dedim.

Yolcunun hâli malum. Kararlaştırılan saatte gelmelerini beklemiyorum zaten. Beklemenin birinci şartı beklemiyor gibi beklemektir. Sanki biraz sonra burada hayatın anlamı elinize bir paket olarak sunulacak fakat o paketi ne kadar geç açarsanız beklemenin mutluluğuna gark olacakmışçasına, öylece durmak.

Mekân o kadar kalabalık ki garsonlardan biri bile bize ne istediğimizi sormuyor. Canımıza minnet. Verdikleri sipariş geciktiği için çileden çıkmış aile babaları birazdan ortamı terörize etmeye hazır bir vaziyette dişleri sıkılı bekliyor.

Dron ile çekilecek bir görüntüyü hayal ediyorum. Hayal ettiğim görüntüye bir isim koyuyorum: Son kahvaltı.

Yüzler gergin. Nimete gark olmanın şükrü ile değil de ne var ki burada, keşke başka bir yere gitseydim şikâyeti ile turşulaşmış yüzler, cep telefonunun ekranında kilitli kalmış.

“Ay” diyor yan masadaki genç kadın “Seldalar Sarıyer’e gitmiş. Ortamları ne kadar güzel. Bak.”

Genç adam sahandaki yumurtayı beceriksizce 3-4 yaşlarındaki oğlunun ağzına taşımaya çalışırken karısının “Selda’ların güzel ortamı”na iç geçirmesine öfkelenip;

“Biraz da sen yedirsen” diyor çocuğun yanağına neredeyse çatalı batırırcasına.

Kadın hiç umursamadan “bırak yemezse yemesin” diyor.

Adamın öfke frekansı birkaç derece birden yükseliyor: “Sen de bir şey yemedin ZATEN!”

“Ben diyetteyim...”

“O zaman biz niye geldik buraya!”

“Ortam için... Alt tarafı bir ortam ikram edeceksin onu da........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play