Hicret yurduna veda: Dağına taşına kadar vefa

Dün Mescid-i Nebevi’de Efendimiz’i selamlarken hissettiklerimi, gözlemlerimi aktarmaya çalıştığım yazıda da vurgulamıştım: “Ashabı, Peygamber Efendimiz’e hayattayken nasıl saygı gösteriyorsa, ümmeti de asırlardır aynı davranışı sergiliyor.”

Salat ve selam her an yeniden üzerine olsun…

***

Medine’ye veda yazısıyla, Hac farizası süresince kutsal beldelerdeki duygu ve gözlemlerimi Allah nasip etti 10 yazıyla aktardım. Lakin bazı notlarım var ve onları da Türkiye’de iki yazıda yayınlayacağım. Yazılara üste üste yer veren ve çoğunu ilk sayfadan anonslayan gazeteme çok teşekkür ediyorum. Her sabah “bugün yazı var mı” mesajı atan Yazı İşleri Müdürümüz Mustafa Kahraman ağabeye de muhabbetlerimi bildiriyorum.

Ziyaret kapısına doğru ağır ağır, neredeyse parmaklarımızın üzerinde yürüyoruz. Birazdan, Efendimiz’in hücre-i saadetinde olacağız. Terliklerimizi çıkardık. Mermer zeminin serinliği bir yana, yerleri yalın ayak adımlayarak; Allah Resulü’nün Medine’ye hicret ettikten sonra ilk iş olarak yaptırdığı ve inşaatında bizzat çalıştığı mescidi mekânsal olarak da hissediyoruz. Öyle bir mescit ki, İslam toplumu siyasal ve sosyolojik olarak burada şekillenmiş ve Hz. Peygamber Efendimiz’in kurduğu İslam devletinin

Medine yolundayız. İki harem şehrinin arasındaki mesafe 450 kilometre. Bu yolu daha önce gidenler “İstanbul-Ankara arası gibi düşün” diyor. Hız sınırı var, biraz da trafik. Gece yarısından sonra Mekke’den çıkışlar olacak ve hız iyice düşecek. İki mola verdik, akşam ve yatsı namazlarımızı kıldık. Bilenler anlatıyor yine: Önceki yıllara göre çok sayıda tesis yapılmış, Mekke-Medine otobanına. Efendimiz de bu yollardan geçmiş midir düşünceleriyle camdan görünen çöllere bakarken İslâm Ansiklopedisi’nden

Kurban Bayramı........

© Yeni Şafak