Ünlü sahaflardan hâtıra kırıntıları

Altının kıymetini sarraf bildiği gibi, kitabın değerini de sahaf takdir eder. Şöyle de diyebiliriz: Eski sahafların birçoğu aynı zamanda insan sarrafıydı, onlar kitap meraklılarını gözlerinden tanırlardı. Gerçek sahaf, kitabı ehline satmaktan, hatta onun için dükkânında bekletmekten ayrı bir zevk alıyordu. Fiyat konusunda da son derece cömertti.

Son sahaflardan Nizameddin Aktuç, Raif Yelkenci, Muzaffer Ozak, Necati Alpas gibi zatlar, kitabı erbabına ulaştırmaktan hoşlanıyorlardı. Sahaflar arasında adı “ucuzcu”ya çıkan merhum Necati Bey’den çok alışveriş yaptığım için onun bu özelliklerine yakından şahit oldum. Necati Bey’in o daracık dükkânında merdiven kurup yüksek raflardan tomar tomar kitap indirişi çok hoşuma gidiyordu. Kitaplar orta yerde yığılı olarak durduğu için Necati Bey, bazen aradığı kitabı bulamıyor, filan gün gel, sorduğun eseri mutlaka bulacağım diyordu. Gerçekten de dediğini yapar, ayırdığı eseri elinize tutuştururdu. Bazen fiyat belirleme işini bile size bırakırdı. Arada bir, “paran yoksa, sonra verirsin” dediği de olurdu.

Kânûnî Ekrem Karadeniz de ünlü sahaflardan biriydi. Âma olduğu halde sorulan kitabı ânında bulur veya buldurur, müşteriye takdim ederdi. Bazen de sattığı kitapla ilgili ayrıntılı bilgiler verirdi. Bazı müşterilerin sorularından rahatsız olursa onlara da garip ve iğneleyici cevaplar vermekten çekinmezdi.

Bir gün bizzat şahit oldum. Kapıdan içeri giren bir adam, biraz da akortsuz sesiyle sordu: “Sizde on beş ciltlik Osmanlı tarihi var mı?” Ekrem Bey bu sorudan hoşlanmadı ve şahsa “Sen kaç yaşındasın?” sualini yöneltti. Adam, yetmiş yaşındayım deyince Ekrem Bey, 70 yaşındaki bir kimsenin ömrü on beş ciltlik kitabı okumaya yetmez. Reşat Ekrem’in “Osmanlı Padişahları” senin işini görür. Al, onu oku, cevabını verdi.

Merhum Ekrem Amca, her sabah yardımcısı Hüseyin Bey’in kollarında dükkâna gelir, akşam olunca yine onun refakatinde Bakırköy’deki evine giderdi. İçerideki peykenin üzerine çoğu zaman ayaklarını uzatarak oturur, dostlarıyla ve müşterileriyle sohbet ederek vakit geçirirdi. Sahibi olduğu “Karadeniz Kitabevi”ne gide gele ülfet ve ünsiyet söz konusu olduğu için kendisiyle bir röportaj yapma hevesine kapıldım. Yıllardır devam ettiği Mehmet Emin Paşa Konağını, orada icra edilen mûsıki fasıllarını, İbnülemin Mahmud Kemal Bey’in tadına doyum olmayan sohbetlerini anlatması için ricada bulundum. Biraz düşündükten sonra isteğimi kabul etti. Mûsıki hatıralarını ve kültür dünyamızın en renkli simalarından biri olan İbnülemin Bey’i, nev’i........

© Yeni Şafak