İstanbul’un tarihi hazirelerindeki hazineleri, yani buraları cennet bahçeleri haline getiren âlimleri, ârifleri ve bilumum büyük insanları ziyaret edip, onlarla ülfet ve ünsiyet tazelemekten az da olsa manevi bir zevk alıyorum. Bu maksatla, özellikle selatin camilerinin yanı başında bulunan hazirelere arada bir uğruyorum. Böylece “Dünya işlerinizden sıkıldığınız zaman kabristanları ziyaret ediniz” hadis-i şerifindeki tavsiye-i Peygamberiden belki hissedar olurum diye ümitleniyorum.

Birkaç aydan beri Süleymaniye Camii’ni ve haziresini ihmal etmiştim. Dün, eski Diyanet İşleri başkanlarımızdan merhum Lütfü Doğan hocamızın, ikinci defa kılınacak olan cenaze namazına katılmak üzere yine bu tarihi mabede gittim. Merhumun namazı o koca avluyu dolduracak kadar kalabalık bir cemaatle kılındı ve okunan dualar eşliğinde ilahi rahmete tevdi edildi.

İstanbul’un diğer hazirelerinde olduğu gibi, Süleymaniye Haziresi’nde de birçok tarihi şahsiyetin türbesi ve kabri bulunuyor. Fatih Sultan Mehmed’le oğlu Sultan İkinci Bayezid gibi, cihan hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesi de kendi camiinin hemen önündeki bu tarihi kabristanda yer alıyor. Osmanlı padişahları genellikle kıble tarafındaki bu türbeleriyle, bir bakıma her birisi muhteşem bir selatin camisi olan bu eserlerini mühürlemiş oluyorlar.

Ulema ve mutasavvıf meşheri diyebileceğimiz bu tarihi hazirede en eski ve en çok ziyaret edilen türbe -tabii ki- karaların ve denizlerin hâkimi Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesidir. Giriş kapısının üstünde Hacerü’l-Esved’den küçük bir parça bulunmaktadır. Unutmadan söyleyeyim ki bu padişahımızın biri Zigetvar’da, diğeri de Süleymaniye’de olmak üzere iki türbesi bulunuyor. Tarihçilerimiz büyük hükümdarın cenaze namazının ihtişamı ve defin merasimindeki heyecanı eserlerinde anlatırken o gün İstanbul’da yer yerinden oynadı, diyorlar. Mesela Reşad Ekrem Koçu, bu merasimi şöyle tasvir ediyor:

“Cenaze Belgrad’dan yola çıkmış haberi geldi. İstanbul şöyle bir titredi. Edirne’yi geçmiş haberi gelince, şehir yavaş yavaş boşalmaya başladı. O tarihte İstanbul’un nüfusu sekiz yüz binle bir milyon arasında tahmin edilebilir. Şehirde yalnız kadınlar, sabiler, hastalar kaldı. Müslim, gayr-i müslim bütün İstanbullular, takatlerine göre, Çekmecelere, Silivri’ye kadar büyük padişahlarının mübarek nâşını karşılamak için yola döküldü.

Şeyhülislam Ebussuud Efendi ile bütün ulema ve şeyhler Küçükçekmece’de karşılamıştı. Oradan İstanbul’a Kur’an ile tekbir ve tehlil ile gayet ağır bir vaziyette gelindi. Mevsim tam kış ağzı, 1566 yılı Kasım’ının 28. perşembe günü tabut Süleymaniye Camii’nin musalla taşına kondu. Ulema arasında kısa bir münakaşa oldu; bir cenaze namazı Zigetvar’da, ikinci cenaze namazı Belgrad’da kılınmıştı. İstanbul’da da namaz kılınacak mıydı? Cenaze namazının tekrarı caiz miydi? Şeyhülislam Efendi, hiç tereddüt etmedi, caizdir dedi ve hemen imamet mevkiine geçti. Büyük padişahın İstanbul’da üçüncü namazı kılındı.

Öyle bir namaz ki, cemaati şehrin bütün Müslümanları idi. En az üç yüz bin kişi tahmin olunabilir. Süleymaniye Camii’nin avlusu geriye doğru ne kadar sokak varsa bin bir ayak, bir ayak üstünde idi. Bu namazda yer yer beş binden fazla müezzinin kâmet getirdiği söylenir. Macaristan fatihi Sultan Süleyman Han, Türk mimarisinin haşmet timsali camiinin mihrap duvarı önündeki türbesine defnedildi. Ve sonra günlerce, defalarca aylarca, hep ondan bahsedildi. Fıkralar, menkıbeler, hikâyeler anlatıldı. İşte onun bir münacaatı:

Son nefesde sakla îmânım benim

Bulmaya yol âna şeytânı’r-racîm

Mustafa’nın hürmetine yâ İlâh

Sen müyesser eyle cennât-ı na’îm.

Süleymaniye Haziresine revnak veren türbelerden biri de Ahmed Ziyâeddin Gümüşhanevi hazretlerinin ebedi istirahatgâhı olup, Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesine bitişik bulunmaktadır. Bakımlı ve etrafı demir parmaklıkla çevrili bu türbede medfun olan diğer zat da, Gümüşhanevi hazretlerinin zevcesi Hace Seher Hanım’dır. Mezar taşında, Muallim Naci’nin şu meşhur beyti bulunuyor:

Hakperestim, ârz-ı ihlâs ettiğim dergâh bir

Bir nefes Tevhid’de ayrılmadım Allah bir

Alt kısmında ise şu ibareyi görüyoruz:

“Muhaddisin-i kiramdan kutb-i Rabbani ve ârif-i sübhani, gavsu’l – vâsılin Gümüşhanevi el- Hac Ahmed Ziyaüddin Efendi Hazretlerinin zevce-i tahiresi ve Şeyhü’l – Harem-i Nebevi Hacı Emin Paşa kerimesi tâcü’l – muhadderat Hâce Seher Hanım’ın ruhuna Fatiha”

Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi hazretlerinin vefat haberi duyulunca, Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünde de olduğu gibi, Müslüman halk derin bir üzüntü duydu ve büyük bir sarsıntı geçirdi. Çünkü o bütün müslümanların sevdiği, saydığı ve gönülden bağlı olduğu bir İslam âlimi, bir mutasavvıf şahsiyet idi. Sultan İkinci Abdülhamid de ona hürmet ediyordu. Cenaze namazında mahşeri bir kalabalık bulundu, dualar ve gözyaşları içinde bu tarihi hazirede sırlandı.

Onun açtığı kutlu yolu, takipçileri olan Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi, Safranbolulu İsmail Necati Efendi, Dağıstanlı Ömer Ziyaüddin Efendi, Tekirdağlı Mustafa Fevzi Efendi ve Bursalı Mehmet Zahid Kotku Efendi gibi mürşidler de bu tarihi hazireyi tezyin ediyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam, Zahit Efendi’den sonra Mahmut Esat Coşan Hoca Efendi de – geleneğe uyarak – buraya defnedilmek istendiyse de kararnameyi devrin başbakanı Bülent Ecevit imzaladı ama Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer veto ettiği için bu mümkün olmadı.

Süleymaniye Haziresinde bu saydıklarımızın dışında daha birçok âlimin ve sanatkârın mezarı bulunuyor. Defin esnasında karşılaştığım Fatih Belediye başkanımız Ergün Turan Bey’e, Fatih haziresinde olduğu gibi, buranın da bir envanterinin çıkarttırılıp kitap halinde neşredilmesi için ricada bulundum. Ergün Bey, böyle bir eserin hazırlanmakta olduğu müjdesini verdi, arkasından da, bir zamanlar benim de derslerime gelen genç araştırmacı İbrahim Akkurt’un kaleminden çıkan “Veziriazam Davud Paşa Külliyesi” isimli kitabı da, hediye etmek lütfunda bulundu. Bu vesileyle kendilerine teşekkür ediyorum.

İçimde ukde kalmadan belirtmek isterim ki, başta hazireler olmak üzere İstanbul’un bütün tarihi mekânlarını gün ışığına çıkarmak ve yıllarca ihmal edilen bu ecdat eserlerini cazibe merkezleri haline getirmek için Kültür ve Turizm bakanlığıyla birlikte belediyelerimizin de daha organize ve planlı programlı çalışmalar yapmaları gerekiyor. Şimdilerde yapılan İstanbul gezileri ve bu minval üzere gerçekleştirilen diğer faaliyetler takdire şâyân olmakla beraber, gönül daha fazlasını istiyor. Mekke, Medine, Kudüs çizgisinin son durağı olan İstanbul’a borcumuzu hakkıyla ödemek için özel ve güzel gayretler göstermemiz gerekiyor. Üsküdar, Fatih ve Zeytinburnu belediyelerini – kültürel faaliyet itibariyle – diğer ilçe belediyelerimizin de örnek almalarında fayda var.

Sa’yiniz meşkûr olsun!..

QOSHE - Süleymaniye Camii haziresindeki hazineler - Dursun Gürlek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Süleymaniye Camii haziresindeki hazineler

41 25
10.12.2023

İstanbul’un tarihi hazirelerindeki hazineleri, yani buraları cennet bahçeleri haline getiren âlimleri, ârifleri ve bilumum büyük insanları ziyaret edip, onlarla ülfet ve ünsiyet tazelemekten az da olsa manevi bir zevk alıyorum. Bu maksatla, özellikle selatin camilerinin yanı başında bulunan hazirelere arada bir uğruyorum. Böylece “Dünya işlerinizden sıkıldığınız zaman kabristanları ziyaret ediniz” hadis-i şerifindeki tavsiye-i Peygamberiden belki hissedar olurum diye ümitleniyorum.

Birkaç aydan beri Süleymaniye Camii’ni ve haziresini ihmal etmiştim. Dün, eski Diyanet İşleri başkanlarımızdan merhum Lütfü Doğan hocamızın, ikinci defa kılınacak olan cenaze namazına katılmak üzere yine bu tarihi mabede gittim. Merhumun namazı o koca avluyu dolduracak kadar kalabalık bir cemaatle kılındı ve okunan dualar eşliğinde ilahi rahmete tevdi edildi.

İstanbul’un diğer hazirelerinde olduğu gibi, Süleymaniye Haziresi’nde de birçok tarihi şahsiyetin türbesi ve kabri bulunuyor. Fatih Sultan Mehmed’le oğlu Sultan İkinci Bayezid gibi, cihan hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesi de kendi camiinin hemen önündeki bu tarihi kabristanda yer alıyor. Osmanlı padişahları genellikle kıble tarafındaki bu türbeleriyle, bir bakıma her birisi muhteşem bir selatin camisi olan bu eserlerini mühürlemiş oluyorlar.

Ulema ve mutasavvıf meşheri diyebileceğimiz bu tarihi hazirede en eski ve en çok ziyaret edilen türbe -tabii ki- karaların ve denizlerin hâkimi Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesidir. Giriş kapısının üstünde Hacerü’l-Esved’den küçük bir parça bulunmaktadır. Unutmadan söyleyeyim ki bu padişahımızın biri Zigetvar’da, diğeri de Süleymaniye’de olmak üzere iki türbesi bulunuyor. Tarihçilerimiz büyük hükümdarın cenaze namazının ihtişamı ve defin merasimindeki heyecanı eserlerinde anlatırken o gün İstanbul’da yer yerinden oynadı, diyorlar. Mesela Reşad Ekrem Koçu, bu merasimi şöyle tasvir ediyor:

“Cenaze Belgrad’dan yola çıkmış haberi geldi. İstanbul şöyle bir titredi. Edirne’yi geçmiş haberi gelince, şehir yavaş yavaş boşalmaya başladı. O tarihte İstanbul’un nüfusu sekiz yüz binle bir milyon arasında tahmin edilebilir. Şehirde yalnız kadınlar, sabiler, hastalar kaldı. Müslim, gayr-i müslim bütün İstanbullular, takatlerine göre, Çekmecelere, Silivri’ye kadar büyük........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play