Gencecik bir kızımız, Polis Memuru Şeyda Yılmaz, bir suç makinesi tarafından şehit edildi. Başta ailesi olmak üzere hepimizin başı sağ olsun.
Cinayetin bütün sorumluluğu en başından itibaren yargıya kesildi. Çok sayıda suç kaydı olan birinin elini kolunu sallayarak dolaşmasından yargının mesul olduğu söylendi. Polislerin, katil zanlısını adliyeye götürürken uyguladığı ve 90’ları hatırlatan hukuk dışı muamelesi ile İçişleri Bakanı’nın hukuksuzluk yapan polislere soruşturma açıldığını iddia eden “alçaktır” yönündeki açıklaması sadece meslektaş dayanışması olarak değil, yargıya bir mesaj olarak da okundu.
Sadece bu vakada değil, benzeri birçok olayda “polisin yakaladığı, mahkemenin serbest bıraktığı”, “suçluların ön kapıdan girip arka kapıdan çıktıkları” yönündeki algı çok yaygın.
Gerçekten öyle mi? Suçluların aramızda dolaşması yargının kastı ya da ihmali mi? Hayır. Yüzyıllar içinde tekâmül eden yargı artık çok büyük oranda teknik iş yapıyor. Suç ile yazılı kanunu eşleştirip, eğer eşleşmezse emsal kararlara bakıp, orada da bulunmazsa vicdanıyla karar veriyor. O karar da istinaftan AİHM’ye kadar bir dizi mekanizma tarafından tekrar incelenebiliyor.
Yargı önündeki kanuna göre karar veriyorsa, demek ki asıl suçlu Meclis. Öyle ya, kanunları Meclis yapıyor. Ancak orada da işler o kadar kolay yürümüyor. Her bir madde, uzmanlardan komisyona, gruplardan Genel Kurul’a kadar her aşamada........