Nehir’den Deniz’e…

Bu çürümüş, kokuşmuş, zulüm üreten düzen elbette böyle sürüp gitmeyecek. Bu balon bir yerde patlayacak. Pamuk ipliğinden bağları kopacak, şirazesi dağılacak, hâk ile yeksan olacak. Er ya da geç, sınırlarına ulaşacak, yükseldiği yerden çok sert düşecek, deri ve kemik yığınlarını kan ve gözyaşıyla kararak inşa ettiği sömürü sistemi çökecek. Kim bilir, belki elektriği kesilecek, belki benzini bitecek, hatta belki sabah kahvesini bulamayacak ve böyle sudan bir sebeple birbirini yemeye başlayacak. Hep yaptığını yapacak, tarih boyunca en iyi bildiği şeye başvuracak: Barbarlaşacak, yamyamlaşacak, komşusunun, kardeşinin boğazına sarılacak. Kendinden başkasını yok sayan o kocaman bencilliğiyle yaşadığı gibi sokaklarda yapayalnız ölüp gidecek. Şişirme imparatorluğu bir anda sönecek.

İşte o zaman, kendisini dev aynasında gören, arkasına aldığı güçle sağa sola efelenen, pohpohlanan, şımaran, şımardıkça arsızlaşan, azgınlaşan, zâlimleşen İsrail korumasız, hamisiz, kimsesiz, dayanaksız ve desteksiz, terkedilmiş ortada öylece şaşkın kalakalacak.

Allah ömür verse de o günü görebilsek! O gün, Müslümanlar doğrulacak, ayağa kalkacak. Balkanlardan, Kafkasya’dan, Çin’den, Rusya’dan, Myanmar, Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Malezya, Endonezya’dan, bütün Türkistan’dan, Afrika’dan, ta Avustralya’dan Amerika kıtasından Müslümanlar fevç fevç Kudüs’e yürümeye başlayacak. Milyonlar, milyarlar, İstanbul’da, Diyarbakır’da, Şam’da, Beyrut’ta, Bağdat’ta, Amman’da, Kahire’de buluşacaklar. “Selamun Aleyküm”-“Aleyküm Selam” diyecek, kucaklaşacak, kol........

© Yeni Şafak