İsrail Lübnan’da binlerce çağrı cihazı, telsiz, güneş panelleri ve ATM’leri patlatarak “terör” tarihinde yeni bir sayfa açtı. Batı medyası İsrail’in akla hayale gelmez bu son derece iblisçe terörünü daha çok bir istihbarat ve savaş başarısı olarak markalamayı seçerek iğrençleşti.
Dünyayı
“Demokrasiler ve Otokrasiler”
diye ayıran, kendini de sözde
“demokrasilerin öncüsü ve cephaneliği”
olarak niteleyen Biden Yönetimi bu teröre de bir isim koyamadı, ne “
İsrail
” diyebildi, ne de “
terör
” diyebildi. Diyemez de. Zira İsrail Gazze’de ve Lübnan’daki katliamlarını ABD’nin askerî, siyasî, malî ve diplomatik yardımlarıyla gerçekleştiriyor.
Cihazlar pazar yerlerinde, hastanelerde, okullarda, evlerde, yollarda, marketlerde, cenaze törenlerinde, sivil hayatın devam ettiği diğer özel ve kamu alanlarında eşgüdümlü patlatıldı. İçlerinde küçük yaşta çocukların bulunduğu kırka yakın insan katledildi, binlercesi yaralandı. Bu iğrenç tuzaklamalar İsrail’in
“savaş hukuku”
dahil hiçbir sınır tanımadığının kanıtıydı.
“Siber terör”
olarak da nitelenen bu tuzaklamaların hangi yollarla, nasıl gerçekleştirildiği anlatının en basit tarafı. Asıl üzerinde düşünülmesi gereken husus, İsrail’in insanlık değerlerinden kendisini soyutlamayı nasıl becerdiğidir. Diğer bir husus ise İsrail’e sınırsız öldürme gücü veren Batı yönetimlerinin bunu hâlâ neden yapmaya devam ettikleridir.
İsrail’in sınır........