Kulluk deyince, iki kavram üzerinde duyuyoruz. Birincisi ubudiyyet, diğeri marifet... Allah'ı bilmek, kulluk etmek...
Kul, ibadetlerini yaptıkça Allah'a yaklaşıyor. "Bana yürüyerek gelene koşarak giderim" diyor Allah. Yani kul, Allah'a ibadetle yürüyor. Cenab-ı Hak da buna karşılık kuluna koşuyor. Allah'ın, kuluna koşması demek; kuluna, Kendini tanıtmasıdır, tecelli etmesidir.
Hz. Fahr-i Âlem Efendimiz her gün 70 bin hicab geçiyor, seyrediyordu. Yani 70 bin ayrı görüntü ile Allah'ı seyrediyordu.
Bu nedir? Allah'ın 70 bin tecellisinin Resûlullah'ın kalbine inmesidir. Kalbine Allah'ın 70 bin ayrı nazar ile bakması, Allah'ı ayrı ayrı seyretmesi demektir.
İşte ümmet olarak bize düşen vazife bu kulluk şuurudur. Bu kullukta ihlas ve samimiyet ile yolumuza devam edersek Allah, bizim kalbimize nazar eder.
Böylece Allah'ı, bize nazar ettiği ölçüde tanımış olacağız. Ne nispette nazar ederse... Ef'ali ile nazar ederse, fiillerini tanırız. Fiillerine arif oluruz.
Esması ile tecelli eder, nazar ederse, isimlerini tanırız. Sıfatı ile tecelli eder, nazar ederse, sıfatlarını tanırız. Zatı ile tecelli eder, nazar ederse, Zatını tanırız.
Tanımak, arif olmak demektir. Peki, bu ne ile oluyor? İbadetle... Bu nedenle, arif olmak için âbid olmak lazım. Müstesna bazı insanlar vardır, piyangodan çıkar gibi; Allah, nazar eder bir kulu vasıtası ile bir de baktın ki nazara muhatap olan arif olmuş.
Bunlar çok nadirdir. Bir "matlub" vardır, bir "talip" vardır. Biz talibiz, matlub değiliz. Onun için bize düşen vazife kulluktur, kulluktur,........