Birinci Dünya Savaşı'nın daha ilk aylarında Osmanlı Devleti, Kafkas Cephesi'nde ağır bir baskıyla karşı karşıya kaldı. 1914 sonbaharında Rus ordusunun Erzurum istikametinde başlattığı taarruz, yalnızca askeri bir hareket değil; Doğu Anadolu'nun güvenliğini ve bölge halkının geleceğini doğrudan tehdit eden stratejik bir girişimdi. Osmanlı ordusu bu saldırıyı Kasım 1914'te Köprüköy ve Azap muharebelerinde durdurmayı başardı. Ancak elde edilen bu başarılar, sevk ve idaredeki dağınıklık ve lojistik yetersizlikler nedeniyle kalıcı bir avantaja dönüştürülemedi.
İşte Sarıkamış Harekâtı, bu yarım kalmış başarının ardından doğan büyük bir kuşatma fikrinin ürünüdür. Enver Paşa'nın öncülüğünde hazırlanan plan, cepheden yıpratılamayan Rus kuvvetlerinin geniş bir kuşatma manevrasıyla imha edilmesini amaçlıyordu. Kâğıt üzerinde cesur görünen bu plan, sahada çok daha sert bir gerçekle karşılaştı: Mevsimin elverişsizliği, sert iklim koşulları, zorlu coğrafya ve yetersiz lojistik-askerî hazırlık.
Harekât başlamadan önce yaşananlar, Sarıkamış'ın neden yalnızca bir askeri yenilgi değil, aynı zamanda derin bir toplumsal travma olduğunu göstermeye yeterlidir. Erzurum ve çevresinde halk, hatta 12–17 yaşlarındaki mektepli çocuklar, cephane ve erzakı sırtlarında cepheye taşımaya çalıştı. Dondurucu soğukta yollara düşen bu çocukların bir kısmı, daha cepheye ulaşamadan donarak hayatını kaybetti.........