Lozan’dan bugüne: ABD’nin yarım kalan hesabı ve yeni harita arayışı

Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Osmanlı toprakları adeta leş kargalarının üşüştüğü bir coğrafyaya dönüştü. Mondros'un ağır şartları, ardından işgaller; devletin adım adım paylaşılması… Bütün bu tabloyu tersine çeviren ise millet iradesinin ayağa kalktığı Kuvâ-yı Milliye ve Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde yürütülen Millî Mücadele oldu. Lozan'da elde edilen zafer yalnızca toprak bütünlüğünü değil; egemenlik hakkının bütün yönleriyle tescilini ifade ediyordu. Kapitülasyonların kaldırılması, yabancı devletlere tanınmış imtiyazların tamamen sonlandırılması, yeni Türkiye'nin bağımsızlık manifestosu niteliğindeydi.

Lozan'ın hemen ardından, 1923'te Türk–Amerikan Dostluk ve Ticaret Antlaşması imzalandı. Ancak bu anlaşma ABD Senatosu tarafından iki kez reddedildi. Sebebi açık: Amerika Birleşik Devletleri kapitülasyonların kaldırılmasını kabul etmek istemiyordu. Musul petrolleri İngiltere'nin denetimine geçince, Washington'un Ankara'ya duyduğu "ihtiyaç" da ortadan kalkmış, bu nedenle antlaşma kadük bırakılmıştı.

Bugün yaşanan pek çok gelişmenin kökleri işte bu tarihsel kırılmaya dayanıyor. ABD, Musul başta olmak üzere bölgemizdeki enerji kaynaklarına dair hesaplarından hiçbir zaman vazgeçmedi.

1920'lerde Misak-ı Millî'nin parçası olan Kuzey Irak ve Halep'in kuzeyi, zaman içinde yoğun bir nüfus mühendisliğine maruz bırakıldı. Türk nüfusu adım adım azaltıldı; Türkmen köyleri hedef alındı; mezar taşları tahrip edildi, nüfus kayıtları yok edildi. Bu sistematik tahribat, geleceğe dönük bir hazırlığın işaretiydi.

Bugün geriye dönüp baktığımızda şu tablo nettir:

Kuzey Irak'ta, 1991'den itibaren ABD müdahaleleriyle birlikte, bölgenin siyasal ağırlığı Kürt hareketine kaydırıldı. Türkmenlerin demografik ağırlığı bilinçli biçimde........

© Yeni Mesaj