Uçurumun kenarındayım |
İnsan kendini sağlam bir yerde hissetmiyor.
Her şey yerli yerinde duruyor gibi ama içten içe kayıyor. Toplum sessiz bir eşikte bekliyor.
Ne düşüyor ne de güvende insanlar.
Uçurumun kenarında toplum.
Kötü yönetimle, kaybolan huzurla, azalan ahlakla.
Kalabalıkların arasında, günlerin içinde, kelimelerin ortasında yalnızlık çekiliyor.
Bazen her şeyin içindeyken bile kimseye diyemiyor, insan.
Bu yalnızlık bir eksiklik değil, insanın kendisiyle baş başa bırakıldığı bir hal, bir durum.
"Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kal'asının burcunda
Vazgeçilmez belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda."
Her şey yüksekten bakıyormuş gibi duruyor.
Büyük sözler, büyük yapılar, büyük iddialar.
Ama basılan yer boş.
Birey ve toplum olarak güvende hissedilmiyor. Topuklar, görünmeyen bir boşluğa değiyor.
Tutunulan şeyin çoğunun emanet olduğu, kayarken anlaşılıyor.
"Derin yar adımı çağırır
Kaldım parmaklarımın ucunda."
Gelecek bir umut gibi değil, içten içe kanayan bir yara gibi sesleniyor.
Adını çağırıyor ama yanına gidemiyor.
Parmak uçlarında duruyor.
Düşmemek için değil, belki de bırakmam gerekeni anlayabilmek için.
"Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir gamzelik rüzgar yeticek
Ha itti beni, ha iticek."
Her şey o kadar hassas ki. Küçük bir rüzgar yeterli.
Bir yanlış karar, bir adaletsizlik, bir suskunluk.
İnsan bazen itildiğini mi yoksa artık tutunmaması gerektiğini mi ayırt edemiyor.
Belki de sınav tam burada başlıyor.
"Divan hazır, ferman hazır, kurban hazır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır."
Her şey usulüne uygun gibi. Kurumlar var, kurallar var, kararlar var.
Ama içlerinde merhamet yok.
Adalet kalpten değil, güçten........