Resûlullah’ın hırkası altında: Aşkın, vefanın ve rahmetin dünyası

Âlemlerin yüzü suyu hürmetine yaratılan canımız, cananımız, gönüllerimizin nuru Muhammed Mustafa Efendimizin mübarek hırkaları kutlu hayatlarının her sayfasına silinmez izler bırakmıştır. Tertemiz sülblerden gelen o tertemiz ve yüce insana Rabbimiz en güzel hitaplarla seslenmiş, her an onu tazim etmiş ve yüceltmiştir.

"Zatıma mir'at edindim zatını,

Bile yazdım adın ile adımı…"

İlâhî nefesin yankısında, O'na "Habibim", "Sevgilim", "Muhammedim" diye hitap edilmiştir.

Bu; âlemde eşi ve benzeri olmayan bir hâlin, âşık ile bir maşukun benzersiz bir birlikteliğidir.

Muhammedü'l-emîn, otuz beş yaşındadır…

Kâbe tamir edilmiş, Hacerü'l-Esved yerine konacaktır.

Kabileler taş konusunda ihtilaf içindedir, kavga büyümek üzeredir.

Ve bir anda çözüm doğar: "Şehrin en güvenilir insanına gidelim…"

Efendimiz gelir, mübarek hırkalarını yere serer.

Hacerü'l-Esved taşı onun hırkasının üzerine konur; kabile reisleri hırkanın uçlarından tutup kaldırırlar. Ve âlemlerin efendisi taşı mübarek elleriyle yerine yerleştirir.

O günden itibaren o hırka, birliğin kitabı, kardeşliğin sancağı, uzlaşının mührü olmuştur.

Muhammedü'l-Emîn Peygamber........

© Yeni Mesaj