Seçim ve bayram sonrası normale dönen yaşantımızın en başta yer alan konusu olan geçim, her geçen gün genel anlamda zorlu süreçler yaşatmaya devam ediyor.
Ülke olarak darboğazdan geçtiğimiz şu günlerde alım gücünün düşmesi ve her şeyin ateş pahası olması ekonomik anlamda her haneyi olmasa da çoğunlukta olan haneleri derinden etkiliyor.
Dün aldığınızı bugün alamadığınız bir ortamda, en temel ihtiyaçların dışındaki alımlar lüks sınıfına girerken en temel ihtiyaçlarda dahi artık alırken daha detaylı düşünür hale gelinmiş oldu.
Bu aslında geçmişte hep dert yandığımız “Aşırı tüketim çılgınlığı ve israf” söylemleri için iyi bir gelişme olurken bu sürecin de o dönemki gibi orantısız olması haliyle vatandaşı etkiliyor.
Yani aslına bakarsanız bizim iyide de kötüde de bir ayarımız yok.
Ekonomi ile alakalı yazılarımda altını çizdiğim en önemli konu “Ben bir ekonomist değilim, ancak piyasaların içindeki geçtiği durumu yaşayan bir birey olarak gözlemlediğim artıyı-eksiyi paylaşmadan geçemem” onun için bu konuda ekonomistleri takip ederek söylemlerine kulak veriyorum.
Geçmiş yıllardaki -bu 20-30 yıllık bir geçmiş- baktığımda o dönemlere ait birçok kalıplaşmış söylem vardı ki bunların en önemlisi “Enflasyon canavarı” söylemiydi.
Hatta o dönem bununla alakalı dinazorvari görseller gazetelerin manşetlerini süsler insanlara bu durum anlatılırdı.
Artık dijital dünyanın yaşantısında bu tür görseller olmasa da o canavarlığı fiyat istikrarsızlıklarında direkt,........