Karahisar’ın Eteğinde Bir Gün |
“Karahisar kalesi yıkılır gelir,
Kakülü boynuna dökülür gelir…
Yayladan gel allı gelin yayladan,
Kesme ümidini Kadir Mevla’dan…”
Eskişehir’den çıkıp da rotamızı Afyonkarahisar’a çevirdiğimizde belirdi kulağımda bu türkü...
Türkünün her bir nağmesi şehrin sokak taşlarına sinmiş, o tarihi surlara vurup vurup yeniden kulaklarımıza geliyordu.
“Karahisar Kalesi” türküsü, daha şehre varmadan insanın içine çöken gizemli bir duygunun habercisi sanki.
Bir kalenin gölgesinde büyüyen bir aşkın, kavuşamamanın, özlemin ve sabrın türküsü…
***
Şehir merkezine yaklaşırken Frigyalılar tarafından inşa edilen Karahisar Kalesi bir anda karşıma çıkıyor; sanki göğe yaslanmış kara bir dev...
226 metre yüksekliğindeki bu volkanik kaya, yüzyılların bütün sırlarını saklıyor gibi.
Kaleye baktıkça, türküdeki genç kızın uzaklara dalan gözleri geliyor aklıma. Belki de gerçekten bu kayalıklarda bir zamanlar bekleyip yol gözledi sevdiğini…
Bilindiği üzere, Karahisar Kalesi türküsü, Afyonkarahisar Kalesi'nin eteklerinde yaşayan bir kızın, asker olan sevdiğine duyduğu derin özlemi, ayrılığı ve ulaşılmaz aşkı anlatan, yöre halkının duygularını yansıtan bir ağıt niteliğinde...
Kale, bu aşkın yüksekliğini ve erişilmezliğini simgeler.
Türkü genellikle, sevdiğinden haber bekleyenlerin ve hasret çekenlerin sesi olmuştur.
***
Düşünsenize, "Karahisar Kalesi yıkılır gelir” dizeleriyle başlayan türkü, kalenin yıkılması gibi büyük bir olayın bile, aşığın çektiği hasret ve özlem kadar etkili olmadığını, bu hasretin ne kadar büyük olduğunu vurgular.
Çok derin...
***
Kale sokaklarına doğru yürürken tarih kendini hissettirmeye başlıyor.
Taş döşeli dar yollardan yükselen rüzgâr tarihi, insanın yüzüne yüzüne........