İnsanın sorası geliyor, “sıfır noktasında” olmadığımız bir zaman dilimi oldu mu acaba?
1960 yılında kurulan iki toplumlu devlet, bir yandan Kıbrıs Rum toplumu sayısal çoğunluk olduğunu ileri sürerek tahakküm kurmaya yöneldiği için, diğer yandan Kıbrıs Türk liderliği ayrılmanın yollarını aradığı için, doğru dürüst işlemedi, sabote edildi.
Kıbrıs’ın de facto bölünmüşlüğü 50’inci yılını, Kıbrıs Uyuşmazlığı da 60’ıncı senesini doldurmasına rağmen bugün hala maalesef zihniyet olarak büyük ölçüde aynı yerdeyiz. Ayrılıkçı eğilimler ile tahakkümcü eğilimler devam ediyor!
Fakat ülkemiz aynı yerde değil!
Başpiskopos Makarios’un “işgal” olarak nitelendirdiği Yunan Cuntasının 15 Temmuz darbesi ve Türkiye’nin uluslararası hukuku ve garanti anlaşmasını ihlal ederek Kıbrıs’ı coğrafi ve demografik olarak ikiye bölmesi sonrasında, bölünmüşlük giderek derinleşti, kendi yapılarını, kurumlarını ve ideolojisini oluşturdu.
Bugün öyle bir noktaya geldik ki, mevcut statükoyu sahiplenme eğilimi çözüm arayışlarının önüne geçti.
Kanaatimce, içeride en büyük sorunumuz KONFORMİZMDİR!
Konformizmin kaynakları Kıbrıs Türk toplumunda ve Kıbrıs Rum toplumunda farklıdır.
Kıbrıs Türk toplumunda konformizm, uzun süreden beri devam eden statükonun sonucunda ortaya çıkan fırsatlardan besleniyor.
Kıbrıslı Rumların malını-mülkünü kullanarak yağmalayanlar, ayrılıkçı yapılar içinde konum elde edenler ve uluslararası hukukun denetimi dışında iş görenler çoktur.
Kıbrıslı Türkler 1974 öncesine kıyasla, Sonradan Görmelere (PARVENU) dönüştüler.
Fakat bu süreç içinde özne olma kapasitelerini kaybetmekle karşı karşıya geldiler, çünkü gelinen aşamadı adanın kuzeyi Türkiye ile “Fiili İlhak” ilişkisi içine girmiştir.
Konformizmin bedeli bu olmuştur!
Kıbrıslı Rumlara gelince...
Kıbrıs Rum toplumunda konformizm giderek güçlenmektedir. Statükoyu koruyarak sürdürme neredeyse başat eğilim olmaya yüz tutmuştur. Adına “Devlet Milliyetçiliği” dediğim yeni bir milliyetçilik giderek güçlenmektedir.
1974 sonrasında Enosis-milliyetçiliğinin yerini alan Devlet Milliyetçiliği, 1964’ten beri Kıbrıslı Rumların tek başına yönettiği, kimilerinin de “İkinci Helen Devleti” dediği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığını korumaktan yola çıkmışsa da, zaman içinde statükoyu sahiplenmeye evirildi ve federal bir devlette Kıbrıslı Türklerle güç paylaşımı karşında önemli bir engel oluşturmaya başladı.
Kuşkusuz, Kıbrıs Sorununun çözüm arayışlarında yaşanan düş kırıklıkları, umutların giderek tükenmesi, olası bir federal çözümün getirilerinin Kıbrıslı Rumların beklentilerini karşılamayacağı algısı, Türkiye’ye karşı duyulan güvensizlik bu eğilimi güçlendirmiştir.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyesi olması maalesef statükoyu değiştirmedi. AB üyeliğin yanlış değerlendirilmeler sonucunda statükonun sahiplenilmesi yönünde işlev görüyor...
Kısacası, bir zamanlar “second best” (ikinci en iyi çözüm) olarak adlandırılan statüko, giderek birinci tercih olmaya doğru yol alıyor...
Bu noktada, Türkiye’nin uzun bir aradan sonra, son yıllarda yeniden iki-devletli çözüm politikasına yönelmesinin çözüm arayışlarını iyice zora soktuğunu da belirtelim. Bu politikada ısrar etmek, statükoyu sürdürmekten başka bir anlam taşımaz!
Jeo-Politik Antagonizm
Konformist eğilimler adanın bölünmüşlüğünü her gün biraz daha derinleştirirken, Kıbrıs, jeopolitik alanda yaşanan yoğun bir rekabete sahne........