Bu ülkede zamanın durduğu sık sık söyleniyor. Ebedi bir dönüş içinde aynı şeyleri tekrarlayıp duruyoruz.
Geçmişin çarmıhına gerilmiş bir ülke için bu elbette sürpriz değildir.
Fakat onca sarsıcı olaya rağmen aynı yerde, başlangıç noktasında duruyorsak hala, duran şeyin zaman olmaması gerektir.
Duran ve dondurulan zihniyetlerdir aslında.
Hiç değişmeyen zihniyetler...
Başlangıç sayılabilecek bir noktadan başlayalım ve nasıl hala aynı yerde durduğumuzu anlamaya çalışalım.
Kıbrıs Rum toplumu Self Determinasyon “hakkı benimdir” diyerek harekete geçtiğinde, 1950’li yıllardaydık.
Daha eskisi de var ama ben yolculuğumuzu 1950 Enosis Plebisitinden başlatayım.
Kıbrıs Türk toplumu, biraz da Kolonyal Efendi’nin uyarılarıyla, “senin varsa benim de var diyerek” Çifte Self Determinasyon tezini ileri sürdü.
Kıbrıslı Rumlarınki Yunanistan ile birleşme (Enosis) anlamına geliyordu.
Kıbrıslı Türklerinki ise adanın bölünmesi (Taksim) amacını güdüyordu.
Biri, bir toplumun diğer toplum üzerinde tahakküm kurmayı, diğeri ise ayrılmayı savlayan Self Determinasyon söylemleriydi bunlar...
Sonunda kavga kuruldu.........