“Çözümün Sözlüğü”

Kıbrıs Türk toplumunun yeni bir lider seçmesiyle Kıbrıs Sorunu etrafında yeniden hareketlenme başladı. Tufan Erhürman’ın merakla beklenen Ankara ziyareti de yeni bir dönemin başladığını tasdik eder nitelik ve içerikte oldu.

Fakat, her zaman olduğu gibi, çözümün parametreleri ve kavramları konusunda yeniden tam bir kafa karışıklığı boy gösterdi.

Bu kavram kargaşasının merkezinde egemenlik kavramı yer alıyor.

Belli ki, Kıbrıs Sorununun ortaya çıkışından beri var olan egemenlik tartışmaları önümüzdeki döneme de damgasını vuracak.

Daha şimdiden taraflar birbirlerinin egemenlik hakkındaki niyetlerini okumaya başladılar bile...

Bu yüzden, bugünkü yazımı bu konuya ayırdım.

Öncelikle egemenlik kavramına dair kısa bir girizgah yapalım.

İlk defa Vestfalya Anlaşmasıyla (1648) devletlerin egemenliği ve otoritesi kabul edildi, dış karışmacılığa son verme karara bağlandı.

Bugün “Vestfalya Egemenliği” olarak da adlandırılan egemenlik biçimi, devletlerin iç işlerinde egemen olduklarına işaret eden “İç Egemenlik” anlamında kullanılır.

Günümüzde egemen devletler İç Egemenlik yanında Dış Egemenliğe de sahiptirler. Dış Egemenlik, Uluslararası Egemenlik olarak da tanımlanır ve devletlerin birbirlerini tanıyarak birbirleriyle doğrudan ilişki kurmalarını ve uluslararası toplumda serbestçe yer almalarını sağlar.

Bir diğer kavram ise, Egemen Eşitlik kavramıdır ki bu, Dış Egemenlik ile içe içe geçmiş bir kavramdır. Uluslararası toplumda devletlerin haklar ve görevler bakımından birbirlerine eşit oldukları anlamında kullanılır. Örneğin BM nezdinde bütün devletler eşittir, eşit hak ve görevlere sahiptir.

Modern devletler, monarşilerden farklı olarak, egemenliklerini halktan alırlar. Halktan neşet eden egemenlik, halkların self determinasyon hakkının bir sonucudur. Bu açıdan, modern dönemde self determinasyon ve egemenliğin iç içe olduğunu vurgulayalım.

Yakın Kıbrıs Tarihinde Egemenlik

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu diğer kolonilerden farklı olarak, dekolonizayon sürecinde self determinasyon hakkının kullanılması sonucunda olmadı. Kıbrıs devletinin kuruluşu, sömürgelerin bağımsızlığa kavuşmasında izlenen yoldan farklı bir yol izledi ve Ada, Büyük Britanya, Türkiye ve Yunanistan’ın kendi aralarında yaptıkları pazarlıklar sonucunda bağımsız oldu.

Ne Kıbrıs nüfusunun bir bütün olarak self determinasyon hakkı, ne de iki ayrı halk ve ayrı-self determinasyon tezi kabul edildi.

Kıbrıs’ta devlet ayrı ayrı örgütlenen Rum ve Türk cemaatleri üzerine de kurulmadı. Böyle bir Kurucu İrade yoktur! Kıbrıs Devleti uluslararası anlaşmalarla kuruldu ve işleyişi, ayrı ayrı örgütlenmiş Rum ve Türk cemaatlerine bırakıldı. Devletin iki-toplumlu karakteri bütün erklere orantısal olarak yansıtıldı.

Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran Kurucu Anlaşma, Garanti Anlaşması ve İttifak Anlaşması anayasanın 182. Maddesiyle anayasaya dahil edildiler ve anayasanın 181. Maddesine göre değiştirilemeyen temel maddeler arasında yer aldılar.

Ne Rum toplumu, ne Türk toplumu, ne de iki toplum birlikte........

© Yeni Düzen