Çoklu Prizmalar |
Geçen hafta Paris sokaklarında hayran hayran dolaşıp müzelere girip çıkarken şair arkadaşlardan biri “Paris’te yaşayan insanlar sürekli müze dolaşıyorlar, kültürel etkinliklere girip çıkıyorlar, bu şehirde yaşadıkları için ne şanslılar diye düşünüyorsunuz ya aslında çoğunluk işe gidip geliyor, kendi gündelik meseleleri ile meşgul” dedi.
Öyledir herhalde. Bir şehrin tadını en çok da sırf onu tanımak için gelenler çıkarıyordur. Etkinliklerimizden birisinin gerçekleştiği işçi sınıfı, göçmen ağırlıklı banliyö, merkezin görkeminin yanında epey sefildi. Özel ve güzeldi ama; insanları ve kaotik dokusuyla… Festival alanındaki kazanlar dolusu bedava yemek içmek, dans ve eğlence bitince kalabalık epey azaldı. Yağmurun da bir miktar etkisi olmuştur elbette. Şiirlerimizi küçük bir kalabalığa, stantlardaki insanlara, daha doğrusu birbirimize okuduk.
Uzakta olmanın hem lezzetli hem de buruk bir yanı var. Bir yöne giderken sürekli arkasına dönüp bakanlardanımdır ben, neler kaçırıyorum, ülkede neler oluyor diye.
Bu yılın başından beri garip biçimde sürekli çakışan tarihlerle uğraşıyorum. Garip diyorum çünkü on kez olmuştur, belki de daha fazla. Mutlaka katılmak istediğim pek çok etkinlik aynı tarihe denk geliyor. Birilerine bir konuşma için söz veriyorum sonra çok daha cazip, reddedilemez bir davet geliyor ve kalp kırıp mahcup oluyorum.
Bir kez daha teyit ettim bunu. Sanattan başka kurtarıcısı yok yağma edilmiş ruhlarımızın.........