Hiç uyumadan günü gün, geceyi gece etmiştik ertesi güne kadar.
Genelde insan; bilinmezlikten korkar da biz o günlerin çocukları ailemize güvenmenin huzurundaydık.
Anen ne yaparsa onunlaydın.
Ölümse ölüm, yaşamsa yaşam.
50 yıl öncesinin dünü, çocukluğumuzun travmasının başlangıcını yaratmıştı bizlere.
“esir” olmayı öğrendik ister istemez.
İtilip kakılmayı, kurşun ve havan mermilerinin düşerken çıkardıkları ıslık, patlarken sarsılan kulak zarımız, o günden sonra kulaklarımızdaki acının melodileri olmuştu.
Daha çocuktuk, yaz tatilinin keyfini çıkaracaktık iştahla.
Sokakta akşam karanlığına kadar oynar, geceleyin karpuz-hellimle serinletirdik kendimizi.
15 Temmuz’da ilk kurşun seslerini duymuştuk çocuk kulaklarımızda.
Vızır vızır Limasol’un Türk bölgesinden, Hacı Yahya Köprüsünden Türk bölgesine geçip giden askeri araçlar içerisinde Rum askerleri.
Film seyreder gibi seyre dalmıştık o gece de.
Bize dokunulmamıştı ya, Taksim Sineması’ndaki savaş filmlerinin içinde hissederdik kendimizi.
Ta ki 20 Temmuz’un sabahında o seslere, o........