Hakikati Söylemenin Bedeli |
Aşağıdaki yazı, 17 Aralık Çarşamba akşamı Işık Kitabevi’nde Niyazi Kızılyürek’in ADA kitabının tanıtım panelinde yaptığım konuşmanın özetidir.
Niyazi Kızılyürek’e teşekkür etmekle başlamak gerekiyor. Çünkü bu ülkede, milliyetçiliğin konforlu ezberlerini bozan, resmi tarih masallarını yerinden oynatan ve “başka türlü de olabilir” demeye cesaret eden entelektüeller parmakla sayılacak kadar azdır. Düşünce dünyamız uzun süredir çölleşmiş durumda. Siyaset, hakikati aramak yerine slogan üretmeyi; çözüm üretmek yerine korku pompalamayı tercih ediyor. Kızılyürek’in yaptığı tam da bu çölleşmeye karşı bir itirazdır.
Ulus-devlet tapıncının, etnik kimliklerin ve karşılıklı düşmanlıkların kutsallaştırıldığı bir coğrafyada, ulus-ötesi yaklaşımlardan, siyasal eşitlikten, demokrasiden, özgürlükten söz etmek “tehlikeli” bulunuyor. Çünkü bu kavramlar, milliyetçiliğin kurduğu rahat yalan düzenini tehdit ediyor. Resmi tarih, yıllardır hem kuzeyde hem güneyde zihinleri köreltti. Gayriresmi tarih ise rahatsız eder; tokat gibi çarpar. İşte tam da bu yüzden sevilmez.
Edward Said’in entelektüel tanımı bugün Kıbrıs için fazlasıyla günceldir. Entelektüel, iktidara yaslanan değil, iktidarı rahatsız eden kişidir. Makam kollayan değil, hakikati savunan kişidir. Merkezde yer kapmaya çalışan değil, merkezin çürümüşlüğünü ifşa edendir. Bu yüzden sürgündür, marjinaldir, yalnızdır. Ama tam da bu yalnızlık, ona konuşma meşruiyeti kazandırır. Unutturulanı hatırlatmak, bastırılanı görünür kılmak ve “başka seçenek yok” yalanını parçalamak onun işidir.
Asıl mesele şudur: Bu bedeli ödemeye hazır mıyız? Konfor alanlarımızdan çıkmaya, siyasal ikiyüzlülüğe itiraz etmeye ve ezberleri bozmaya cesaretimiz var mı? Kızılyürek’in yaptığı tam olarak budur. Bu yüzden aslında teşekkür değil, dayanışma gerekir.
Yeni kitabı tam da bu yüzden........