Osmanlı döneminde Diyarbakır iline bağlı bir sancak olan Siverek, Kurtuluş Mücadelesi’nde sergilediği cesur duruşu sebebiyle 1923 yılında vilayet ilan edilse de Sivereklilerin bu sevinci uzun sürmedi çünkü 1926’da bu kez Urfa’ya bağlandı Siverek. O gün bu gündür yaklaşık bir asır boyunca yeniden il olma umudunu ve azmini kaybetmedi Siverekliler.
Siverek, harita üzerinde Şanlıurfa’ya bağlı bir ilçe olsa da tarih boyunca sergilediği “şahsına münhasır duruşu” ile ne Urfa’ya ne de geçmişteki diğer yönetim oluşumlarına bir türlü bağlayamadı kültürel kodlarını. Dededen atadan Sivereklilere “nerelisin” diye sorulduğunda asla “Urfalıyım” kelimesini işitemezsiniz. Sadece ve sadece “Siverekliyim” derler gururla.
Siverek aşiret kavramını en fazla yaşayan ve yaşatan bir memleket. Siverek’in tarihine bakıldığı zaman büyük aşiretlerin varlığına ve bu yapıların etkisiyle şehrin yön bulunduğuna şahit olursunuz.
Siverek’i anlatırken Türkiye’ye ve dünyaya mâl olmuş edebiyatçılarını, müzisyenlerini, şairlerini, siyasetçilerini, sinema ve ses sanatçılarını da unutmamak gerekiyor. Bu yönde ciddi bir rezervi olan Siverek, sosyolojik bir yelpaze misali tüm değerlerine elbirliğiyle sahip çıkmış.
Şehir bereketli ve sulak ovalarıyla başta tahıllar olmak üzere pek çok üretim başlığı ile gıda temin zincirinin önemli halkalarından biri.
Arpa, buğday, mısır, pamuk, pirinç, Antep Fıstığı, üzüm, nar, meyveler, sebzeler ve daha ne........