Çağımızın hastalığı: Nefret söylemi
Bilim adamı Oytun Erbaş geçenlerde bir TV programında ‘Hater’ diye bir söz sarfetti. Nefret ediciler, nefret yayıcılar, nefret saçanlar diyelim biz buna. O kadar haklı ki. Bir şeyin adını koyduğunuzda o zaman daha rahat teşhis ediyorsunuz ve tedaviyi yapabiliyor en azından önleminizi de alabiliyorsunuz. Biz sade insanlar için bu kişileri iyi tespit etmek bu dijital çağda artık önem kazandı. Bunlar neredeyse her yerdeler. Bir salgın haline döndü nefret etmek. Özellikle de gençleri etkiliyor bu durum ve en kötüsü de bu. Ayrıca yaşlı aklı başında görünen büyüklerimizin de bu işin başını yürüttüklerini söyleyelim. Çünkü onlar olmadan bu nefret körüklenmezdi. Hala gençler saygısız demesinler istedikleri oldu işte. Belli ki nefret yayarken kendilerini de işin dışında tutmadılar. Elbette istisnalar yok değil.
Acıyorum
Bu tür insanlara sadece acıyabiliyorum ama bazen de ağızlarının ortasına bir tane yapıştırasım geliyor çünkü birçoğu da şımarıklar. Her şeyleri olduğu halde her şeyi kötü göstermek, şikâyet pompalamak adeta bunların vazifesi. Başka türlü yaşayamıyorlar sanki. Beslendikleri kaynak nefret olmuş. Suratlarından düşen bin parça ve fırsat kolluyorlar car car nefret saçmak için. Bunların mutlu olduğuna inanmak zor zaten değiller. En mutlu olmaları gereken ortamlarda dahi mutsuz olabilen tipler. Düğününde bile etrafına nefret saçabilecek kadar hastalıklı olabiliyorlar. Eskiden her şey daha güzeldi deyip bugüne lanet edenler bunlar. Etraflarında kimsenin durmadığı insanlar bunlar. Ancak kendileri gibi nefretçilerle bir arada iyiler. Ancak o bile bir yere kadar. Çünkü bir zaman sonra birbirlerinden bile rahatsız olmaya başlıyorlar.
Hastalıklı hal
Dijital medyanın marifetiyle bu nefret ortamı hızlı yayılırken pozitif kalmak hatta öyle davranmak neredeyse aptallıkla açıklanır oldu. Nefretin saldırgan enerjisi o kadar püskürtücü ki iyilik çok sinik kalıyor. Neredeyse nefret eden sağlıklı diğeri ise hastalıklı gibi görülüyor. Oysa nefret saçanlardan bile nefret etmeyenler onları da anlamaya çalışıyoruz. Biri sürekli nefret saçıyorsa karşısındakinde, karşısındakinde var olan şey nefret edeni rahatsız ediyor diye açıklıyor uzmanlar. Bunun temeline bir bakmak lazım.
İnsanın mayası sevgidir
Nefret sonradan öğrenilebilen bir şey. İnsanoğlu nefretten değil sevgiden yaratılmıştır. Nefret arızidir. Bu yüzden son yıllarda nefret suçu ve buna bağlı eylemler çok çoğaldı. Mülteci nefreti bunların başında geliyor. Kadına duyulan nefret veya hayvana nefretle atılan tekmeler bunların hepsi insanda bir şeylerin normal gitmediğini gösteriyor. Sadece psikologların çözebileceği durumların da ötesine geçti nefret saçanların hali. Topyekûn toplumu hasta eden bir negatiften beslenen medya var. Dijital oyunlara bakınız. Mesela bir oyun var adı: Minare savaşları! Alın size nefret sebebi. Çocukluktan itibaren aşılanan nefret en kötüsü. Bunu bugün en iyi yapan bir grup var. Onları hepimiz biliyoruz; Siyonizm. En son İsrailli bir yetkili Müslümanlara şehitliğin kötü bir şey olduğuna inandıracağız dedi. Bunu söylerken de kendinden o kadar emin bir nefret saçıyor ki, insan hayretler içinde kalıyor.
Biz ne yapıyoruz?
Biz de bize nefretle yaklaşanlara nefretle sadece sövüp eyleme geçemiyorsak geçmiş olsun. Önlem almıyorsak, sadece konuşuyorsak boşa vakit harcıyoruz. Çünkü nefretle yayılan her duygu her enformasyon her itham hızla yayılır ve siz bunun önlemini alana kadar iş işten geçmiş olur. İşte bu nedenle insanların medyanın zararlı etkilerinden korumak için sorgulayıcı bir refleks geliştirmeleri gerekiyor. Ancak mevcut medya düzeni ile buna ulaşmak halihazırda kolay değil. Konformist ve gördüğümüz, duyduğumuz şeyleri eleştirmeden kabul eden bir toplum sağlıklı bir toplum demek değildir. Nefretin karşısında durmak iyilerin istikrarlı bir şekilde tam bir iyiliği hedef almaları ve var gücü ile bedel ödeyerek çalışmaları gerekiyor. Bugün bulunduğumuz durumda aklı selim, zevki selim insanlara çok iş düşüyor. Aksiyoner bir ruhla kılavuzluk edecek dava insanlarına ihtiyacımız her geçen gün artıyor. Var ama yetmez daha fazlasına ve daha güçlüsüne ihtiyacımız var vesselam.
Artı Eksi
Artı
Dedenin kız kardeşine muhabbeti
Sosyal medyada tanık olduk. Bir dede evine gelen kız kardeşini daire kapısında karşılama biçimi hepimizi gülümsetti. Türkülerle karşıladığı kız kardeşi ise Türküye mukabele ederek yani katılarak abisine sarılıyor. Ben ilk başta yalnız yaşayan bir abiye kız kardeşinin kolaçan etmek için gittiğini zannettim ama içeride bir teyze daha görünce rahatladım. Çünkü yalnız yaşamasına kıyamazdım. Maaşallah, barekallah bu muhabbetleri gençler görsün örnek alsın.
Kızların ağzında küfür
Geçen gün Üsküdar’da vapur çıkışında en kalabalık anında bir genç kız kulaklıktan konuştuğu belli, sinkaflı küfrü orta yerde bırakıverdi. Bir anda ben ve eşimle bizim önümüzden yürüyen yaşları 20’lerin sonlarında genç iki erkek dahi şaşkınlıkla dönüp kıza baktılar. Ama kız hiç istifini bozmadı. Erkekler muhtemelen asla böyle bir kızla evlenilmez diye aklından geçirmiştir. Şu küfür meselesi gittikçe çığırından çıktı artık. Bir Türk kızı kendine bunu nasıl yakıştırabiliyor Allah aşkına! Yakıştırıyorsa kendi kimliğinden bihaber o zaman. Çok can sıkıcı. Uyarsak ayrı dert, uyarmasak başka dert. Ben bazen dönüp bakıyorum kasıtlı bir şekilde. Fakat bunun değişmesi lazım. Büyüklerin de kayıtsız kalmaması lazım. Ailelerin de dikkat etmesi, uyarması lazım.
Dış Dünyadan
Almanya’da İtalyan sanatçının sergisine engel
Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilere uygulanan katliamın sembollerinden olan Anne Frank’ı omuzlarında bir kefiye ile tasvir eden İtalyan........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein