Uhud’u tefekkür
Uhud, kılıç seslerinin sustuğu yerde, kalplerin sesini dinlememiz için tarihe kazınmış bir derstir. Mesele sadece bir savaşın sonucu değil; bir emre itaat imtihanının ebedi yankısıdır. O okçular tepesi, zamanın ötesine taşınarak, her müminin kendi hayatında kurduğu bir "nöbet noktası" haline gelmiştir. Şimdi, bu tepeye çıkıp, oradan görünen manzarayı, yani Allah ve Resûl'ünün emirlerinin iki dünyayı da kuşatan mahiyetini biraz tefekkür etmeye gayret edelim.
Emre İtaat ve Sadakatin Kaynağı: Peygamber Efendimiz (sav)'in Uhud'da "Ne olursa olsun yerinizden ayrılmayın!" emri, bir komutanın taktiğinden öte, ilahi bir hikmet'in yeryüzündeki yansımasıydı. Çünkü O'nun (sav) sözü, O'na ait değildi. Necm suresi 3 ve 4.ayetlerde bu duruma şöyle işaret ediliyor: “O, hevâsından (kendi arzu ve görüşüne göre) konuşmaz. O (konuştukları) kendisine vahyedilen bir vahyden başka bir şey değildir.” Bu ayet, Peygamberimiz bir şeyi emrettiğinde, o emrin sadece o anlık bir talimat değil, aynı zamanda ebedi kurtuluşun bir şartı olduğunu idrak etmemizi sağlar. Uhud'daki emre itaatsizlik, askeri bir hata olmanın ötesinde, bu ilahi kaynağa karşı gösterilmiş bir gevşeklikti ve bedeli hem dünyada (yenilgi riski) hem de ahirette (büyük bir imtihanla yüzleşme) ödenecekti.
Kuşkusuz Hz. Peygamber (as)’da bir beşerdir, ama Allah'tan vahiy almaktadır. O Allah’ın kulu ve resulüdür (elçisidir). Allah adına görev yapanın (söz söyleyenin-bildirdiklerinin) sözleri sıradan insanların sözleriyle karıştırılamaz. Çünkü onlar kendiliğinden birşey söylemez. “Konuştukları, kendisine vahyedilen bir vahyden başka bir şey değildir.”Ayetler apaçık belirtiyor ki tebliğ ettiklerinin, söylediklerinin verdikleri emrilerin ve uyarıların her biri kişisel arzularının değil ilahi bir buyruk olduğu idrak edilmelidir. “Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır.” Burada ki konuşma, söz söyleme fiili Rasulüllah Efendimizin bütün eylemleri ve söyledikleri vahiyden ibaret olduğudur. Bu nedenle herhangi bir konuda söz söylediğinde, emri verdiğinde, tavsiyelerde bulunduğunda emir telakki etmek icap eder. Bu bir içtihat meselesi değildir. Elbette Medine İslam Devletinde, Devlet Başkanlığı yaptığı da unutulmamalıdır. Günlük hayatın getirdikleri hususlarda söz söylemeleri, kişisel düşüncelerini belirtmeleri yani komutan göreviyle ya da yargıç olarak veya devlet başkanı olarak söz söyledikleri de göz ardı........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein