Fıtrat |
Mevsim kış… Soğuk, bereketin içten içe olgunlaştığı bir vakit. Lahana, yer alması, turp, ıspanak, pırasa, pancar, havuç ve karnabahar; elma, portakal, muz, mandalina, ayva, nar, greyfurt ve kestane… Tabiatın bu mevsimde insana sunduğu nimetleri saymak, aslında onun sükûnet içinde işleyen düzenine şahitlik etmektir.
Zira mevsimler kendi kaderlerinin izini sürer; biri diğerinin ardınca, ilahî bir ahengin içinde seyreder. İnsan fıtratı da bu döngüden azade değildir. Her mevsim nasıl ki kendi şartlarıyla gelir, insanın ömrü de çocuklukla başlar, gençlikle coşar, orta yaşla olgunlaşır, yaşlılıkla tevazuya erer.
Hayatın bu bölümlenişini görmek, fıtratı tanımak ve onu muhafaza etmek demektir. Fıtrat; insanın yaratılış gayesini idrak etmesi, kendisini bozmaya yeltenen hâllerden sakınmasıdır. Ancak mevsimleri birbirine karıştırdığımızda, tabiat bu uyumlu akışın dışında kalmaya zorlandığında neler olur? Her mevsimin, o mevsime uygun bir yiyeceği vardır ve beden, toprağın döngüsüne içten içe bağlıdır.
Baharın filizlerini kış ortasında tüketmeye kalktığımızda bedenimizin sessiz bir itirazla karşılık vermesi boşuna değildir. İnsan, dört mevsimi aynı pazara sığdırdığından beri fıtratıyla arasına mesafe girmiş; bedenler değişmiş, ruhlar yorulmuş, hastalıklar çoğalmıştır. Siz tabiatın nizamına müdahale ederseniz, tabiat da sizin düzeninize müdahale eder.
Oysa insan, tabiatın fıtratına dokunmadan, kendi fıtratı üzere inanır ve yaşarsa, hem beden hem ruh daha az yara alır. Dağ köylerinde ve kasabalarda yaşayanların sağlığı bunun en berrak örneğidir. Onlar uzun ve bereketli ömürler sürer; yaşları ilerlese de hafızaları berrak, bedenleri dinç, adımları yerindedir. Ne göbek, ne kırgınlık, ne bitmeyen ağrılar…
Doktor yüzü görmeden yaşanmış onlarca yıl… Çünkü onlar toprağı kardeş bilmiş, rüzgârla selamlaşmış, suyun sesini dost edinmişlerdir. Temiz havanın, temiz suyun, temiz yiyeceğin ve temiz bir inancın rehberliğinde göğe ve yere şükrederek yaşanan ömür, Allah’a hamt edilen ömürdür. Helal dairesine sığan bu hayat, sofralarındaki saflığın ruhlarında yankı bulduğunu gösterir.
Şehirde yaşayan Ahmet Garip Hoca Babam 63, Ayşe Annem ise 58 yaşında iken aramızdan ebedî yurda yola çıktılar. Tamı tamına 36 yıl oldu. Toros Dağlarının sert rüzgârlarına meydan okuyan Babaannem Asker Fatma, 100’ü aşmış hâliyle aramızdan ayrılmıştı. Sanlıca köyünde, rahmetli anamın anası........