PASİFİK GÜNDEMİ
ABD adına, mini-lateralism (mini -çok taraflılık) da denilen dostluklar kümeleri oluşturup bunları Washington üzerinden irtibatlandırma stratejisi Asya-Pasifik’te hala işliyor görünüyor. Bu başarı yeni stratejinin cazibesinden çok görünürde Beijing’in gözlemlenir hale gelen donanma gücünden, görünmeyen tarafta ise Kuzey Kore’nin erişim kapasitesinden duyulan kaygıdan kaynaklanıyor. Ayrıca bu yeni stratejinin ABD’nin bölgede yıllarca uygulaya geldiği “hub-and-spoke” ittifak sisteminden çok bir farkı yok, hatta kümeleşmeler içerisinde hiyerarşi bile eskisine benziyor. Öncelik Japonya'ya ve sonra da Güney Kore'ye. ABD açısından Çin ile kapılar da kapanmadı (kapanabilir mi zaten bu çok tartışmalı) bu yüzden de Pasifik’te Çin ile rekabetin başarısız bir izolasyon stratejisine dönüşmeden ABD’nin ekonomisinin aleyhine olmayan bir hızda yönetilme ihtimali var. Biden ve çevresi bu politikayı demokrasilerin otokrasilere karşı savunulması çerçevesinde hikâyeye zaten oturtmuş durumda. Dolayısıyla seçimler öncesi ABD’nin Çin’i sınırlandırmakla ilgili gündemi iç ve dış kamuoyuna satılabilir kıvamda. Biden yönetimi bu kıvamı devam ettirme konusunda Beijing’in doğru yerde duracağını garanti altına almak istiyorlar. Bu çerçevede Blinken iki gün önce Şi ile Çin’de bir araya geldi.
Yeni kriz alanı: Filipinler
ABD- Çin ilişkilerinde Biden ve Şi geçtiğimiz yıl bir araya gelip karşılıklı güven artırıcı tedbirlere olur verdiklerinden beri iki ülkenin yönetici eliti ara ara bir araya gelip, birbirlerinden beklentilerini aktarıyorlar. Hatta kimi zaman Pasifik’in kıyıdaş ülkeler için bir ortak yönetişim alanı olduğunu hatırlatan (tabi bağlayıcı olmayan) metinler yayınlanıyor. Buna rağmen iki ülke arasındaki atmosferi gergin olarak nitelendirmek pek ala mümkün. Tayvan seçimlerinden önce gerginliğin temel nedeni Tayvan’da yaşanabilecek olası kriz senaryolarıydı. Çin, ABD’nin Tayvan’a yönelik stratejik belirsizlik (Tayvan’a yönelik sağlayacağı caydırıcılığın nasıl olacağını açıklamama) politikası ve Tek Çin politikasında bir değişikliğe gitmesini önlemeye, ABD ise Tayvan’da bağımsızlık yanlısı hükümetin seçim zaferine karşılık Çin’in bir siyasi kriz çıkarmasını önlemeye çalışıyordu. Sonuçta Tayvan seçimleri kazasız-belasız atlatıldı. Seçimlerde halk, başkanlık ve parlamento arasında bir denge kurduğundan Çin, bağımsızlık yanlılarının zaferine temkinli yaklaşmayı, havayı alevlendirmemeyi tercih etti. Krizin atlatılması Çin-Tayvan-ABD üçgenindeki güvenlik risklerini elbette ortadan kaldırmadı ama tarafların el yükseltmesine, caydırıcılıkların karşılıklı test edilmesine zemin hazırlayabilecek bir acil kriz ortamı oluşmadı. Fakat, Asya-Pasifik elbette krizsiz bir gün, Çin-ABD rekabetinin hatırlanmadığı bir gün dahi geçirmiyor. Yeni kriz noktamız, bir süredir Filipinler. ABD’nin Filipin-Çin gerginliğine Filipinler’i koruyan taraf olarak karışması ve Filipinler lehine caydırıcılık sergilemesi geçtiğimiz ayların çok sıcak ve önemli haberiydi. ABD ve Oğul Markos (Markos Jr) arasında yakınlaşma yeni değil, 2022’de Marcos iktidara geldi, Çin’i ziyaret etti ve ziyaretten eli boş döndü. O gün bugündür Manila’nın kalbi Washington diye atıyor. Kimilerine göre Markos kendisi ile hala neredeyse ölümüne kapışan Duterte siyasi hanedanını Washington ile geliştirilen sıkı bağlar ile dengeliyor. Filipinler’in ABD ile yakınlaşmadan kazançları da mutlaka olacak. Donanma kabiliyetleri ve ABD caydırıcılığı ilk akla gelenler. Japonya’dan teknoloji ve insan kaynağı transferi Nisan 2024 itibari ile konuşulan senaryo. Hatırlanacaktır, geçtiğimiz haftalarda Kishida’nın........
© Yeni Birlik
visit website