menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Miami’de Batı Yarımküre hakimiyet düşleri kurulurken, Venezüella’nın payına ne düşüyor?

10 0
01.12.2025

Trump’ın Venezüella hava sahasının kapandığı ile ilgili paylaştığı alaycı sosyal medya mesajı, başta Venezüella olmak üzere pek çok yerde komik bulunmadı. Uzun bir süredir Venezüella’ya askeri müdahale olabileceği dile getiriliyor. Bu arada sadece olasılıklarla ilgili bir beklentiden bahsetmiyoruz, Trump yönetimi Venezüella çevresinde son on yılların en büyük askeri güç gösterisini donanma, hava gücü ve kara unsurları ile sergiliyor. Eski Amerikan başkanlarının deyimi ile “küçük harikulade bir savaş” olasılığını bu kadar açık bir şekilde göstermek, bunun için para ve insan kaynağı ayırmak, bir süredir çok önceleri Roosevelt’in “önleyici kontrol” olarak açıkladığı şeyi narko-terörizm üzerinden meşrulaştırmak pek hayra vesile olmasa gerek. Trump yönetiminin pek çok sebeple bir yerlerde bir gün gerçekleşecek “Venezüella sorunu çözümüne” sembolik bir önem addettiği görünüyor.

YENİ BATI YARIMKÜRE DÜZENİ YA DA DONROE DÜZENİ

Trump’a göre Venezüella anlaşılan Batı Yarımküre’ye yeni bir düzen getirmenin ilk adımı olacak. Batı Yarımküre Kuzey, Güney ve Orta Amerika’yı anlatmak için kullanılan jeopolitik bir tanımlama. Coğrafi bir tanımlama olmaktan çok jeopolitik bir tanımlama, zira bu alanlar arasında üretim, mal-kaynak, ucuz insan gücü ve kritik önemdeki zenginlikler arasında doğal ve nispeten maliyetsiz bir pazar olduğunu ima ediyor. Ama bu pazarın siyasi bir entegrasyondan ziyade ABD’nin doğrudan ve dolaylı kontrolü altında tam işlevine kavuştuğunu da iddia ediyor. Yani ABD’nin merkez olduğu, isterse yumuşak ve meşru, isterse sert ve meşruiyeti tartışmalı yollarla bu pazara, pazarın toplumsal kuvvetlerine, tarihine, diline ve bilgisine hükmettiği bir harita çiziliyor. Tabi bu haritada ABD endüstrileşmesi çevresinde kırmızı kalemle hakimiyet alanı olarak belirlenen bu pazar, hep söylerim, direnişin damarlarda hissedildiği bir pazar da. Direniş, bir hayalet gibi -yine- Roosevelt’in zihnindeki eski imparatorluklar gibi kolonyalizme dayanmayan “iyi yürekli” kapitalist emperyalistinin kurmuş olduğu evin içine süzülüyor, kimi zaman bir adalet (canavarlığa karşı canavarlık), kimi zaman bir şer, kimi zaman da kurban edilen haklılığın hüznünün hikayesi olarak yaşıyor. Orta ve Güney Amerika boşuna büyülü gerçekliğin evi olmamıştır.

ABD için durum ilk bakışta gayet basit. Birazdan bahsedeceğimiz, Monroe Doktrininin tüm biçimleri jeopolitik ve endüstriyelleşme adına kontrol ve hakimiyeti yüceltiyor. Dolayısıyla büyülü gerçeklik de neymiş. Direnenler ölür, öldürülür ya da yeniden vaftiz edilerek pazara dahil edilir. Ama Amerika, ABD’nin bu büyülü gerçekliğe karşı “muhteşem küçük savaş” kuramına, sopanın kafaya inmesine dayanan büyük stratejisi karşısında yekpare bir tepki vermiyor/veremiyor. ABD, bir yanda Küba, Nikaragua, Venezüella gibi pragmatizmden mücadeleye kayabilecek aktörlerin olduğunun farkında. Öte yandan ABD eylemlerinin meşruiyetini doğal olarak sorgulamak zorunda olan, ama savaş mavaş istemeyen küçük ve ABD ekonomisine göbekten bağlı olanlar var (Şili, Bolivya, Uruguay, Peru gibi). Savaş istemeyen, eleştiri yapan ama bu mikro güçlerden daha kuvvetli, en azından uluslararası koalisyon ve gündem oluşturma gücüne sahip olanlar var. Başta Trump ile ilişkileri çok nane-limon olan, Meksika, Brezilya, Kolombiya. Ve tabi ki ABD yeniden endüstrileşmesinin getireceği yeni düzeni sabırsızlıkla bekleyen, diğer ülkeler tarafından bir nevi hainlikle suçlananlar var: Arjantin........

© Yeni Birlik