Orhan Kemal Müzesi

Cihangir’in ara sokakları her dönemde sanatçıların, düşünürlerin ve kalem sahiplerinin uğrak noktası olmuştur. Bu sokaklar, bir dönemin edebiyatını besleyen karşılaşmaların, konuşmaların ve ilham anlarının tanığıdır. İşte Orhan Kemal Müzesi de tam bu dokunun içinde yer almaktadır.

Müze, bir edebiyatçının anısını saklamak için kurulmuş sıradan bir mekân görüntüsünden çok uzaktadır. Öyle ki ziyaretçinin adım attığı ilk andan itibaren hissettiği atmosfer, yazara dair kişisel bir temas noktası hissi verir. Çünkü burada bulunan her eşya, her belge ve her fotoğraf, Orhan Kemal’in dünyasını kendi sesinden anlatır gibidir.

Müzenin girişinde ziyaretçiyi karşılayan panolar, Orhan Kemal’in hayat serüvenini kronolojik olarak açar. Adana’nın bereketli tarlalarında çalışarak başlayan çocukluk yılları, babasının politik mücadelesi nedeniyle yaşanan sürgün dönemi, ardından hapishane günleri ve nihayet İstanbul’a yerleşerek kalemini keskinleştirdiği yıllar…

Bu yaşam evreleri, müzenin her odasında farklı bir iz bırakır. Hayatının sıkıntılar ve mücadelelerle dolu olması, onun yalın gerçekliğe dayanan edebî üslubunun da temelini oluşturdu. Müze, bu bağlamı ziyaretçiye açıklayıcı bir bütünlükle sunmaktadır.

ÇALIŞMA ODASI

Birinci katta karşımıza çıkan çalışma odası rekonstrüksiyonu, müzenin en çarpıcı bölümlerindendir. Burada masa, daktilo, mürekkep şişesi, kalemlik ve kitap rafları özenle yerleştirilmiştir. Daktilonun tuşlarına bakıldığında sanki henüz tamamlanmamış bir romanın son paragrafı masanın üzerinde bekliyormuş izlenimi doğar. Edebiyat tarihinin pek çok önemli ismi, eserlerini bir çalışma masasında somutlaştırırken Orhan Kemal’in bu daktilosunun kendine özgü bir hali vardır. Esasında müze, ziyaretçiye yazarlık........

© Yeni Birlik