Kendisi bu süreçte belki de şahsî hayatı ile iyi bir görüntü veren, muhafazakâr, abdestinde namazında birisiydi, ancak, döneminde yapılan dehşetli manevî tahribatın yanında yer almış ve dindarlığı sebebiyle ise millet ile tahribatçılar arasında paratoner görevini ifa etmiştir. Bütün bunlara rağmen, Üstad Hazretleri nezdinde “Zındıka komitesinin dört reisinden üçüncüsü” olmaktan kurtulamamıştır.
Bu konuda Son Şahitler’den Mustafa Sungur’un anlattığı bir hatıra dikkat çekicidir:
Tahirî Mutlu Ağabey İstanbul’dan geldi. Emirdağ’da Üstad’ın yanına girince, Üstad’ımızın ilk sorusu şu olur. “Tahirî Kardeşim, ahvâl-i âlemde ne var ne yok?” Bu soru üzerine Tahirî Ağabey, “Üstadım! Fevzi Çakmak Hazretleri vefat eyledi” der. Üstad hiç cevap vermez ve susar. Tahirî Ağabey tekrar: “Üstad’ım! Fevzi Çakmak Hazretleri vefat eyledi.” Üstad yine hiç cevap vermez ve susar. “Kardeşim, beni zorlama, Allah rahmet eylesin” diyemiyorum” der. Çünkü Fevzi Çakmak, dindarlığına rağmen, yapılan tüm mânevî tahribatın ortağı olmuştu. Bediüzzaman Said Nursî’ye karşı bir zararı olmamasına rağmen, onlarca senedir zulmün yanında olduğu ve işlenen “cinayetlere” ses çıkarmadığı için Üstad’ımız ona “Allah rahmet etsin” dememiştir, diyememiştir.
Her fikrin bir kanunu ve hukukî boyutu vardır. Bir de vicdanî, ahlâkî boyutu........