Mehdîyet nedir?

Bu bağlamda Mehdîlik de, Mehdî ve Mehdiyet olmak üzere ikiye ayrılır. Üstadın; şahs-ı manevînin önemine ve bazı işlerini şahs-ı mane-vîye havale ettiğine dair çok sözleri vardır. Ez cümle bir iki nakil: “Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık -tesanüd sebebiyle- cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı manevînin dehasıyla hücumu zamanında; o şahs-ı manevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlub düştüğünü anlayıp ehl-i hak tarafından ittifak ile bir şahs-ı manevî çıkarıp, o müthiş şahs-ı manevî-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhafaza ettirmek”.1

Buradan anlaşılması gereken çok önemli derslerden biri de; ehl-i dalâletin tesanüd yoluyla, yani cemaatleşerek hasıl ettikleri bir deha vesilesiyle ehl-i imanı mağlup etmesi; ehl-i hak tarafından da, ancak bir şahs-ı manevî çıkarılarak mukabele edilebileceğinin vurgulanmasıdır. Hatta daha ilerde bu meselenin vehametini; dört tane bir ve dördü, bir alt alta, bir de yan yana koyarak ve aradaki farka dikkat çekerek anlatır. Ehl-i dalâlete karşı birlik olup kuvvetli bir şahs-ı manevî çıkarmanın ittihad-ı İslâm açısından elzemiyetini rakamlar anaforuyla izah eder.

Mesela, bazı uygulama veya faaliyetler başlangıçta bir müddet münferid seyreder, belli bir noktadan sonra şahs-ı manevîye dönüşerek büyür. Şöyle ki; malum, bu din-i mübin-i İslâm bile başta fert olan Fahr-i Cihan Efendimizle (asm) tek başlayıp bir müddet münferid devam etti, tâ ki Hz. Ömer’e kadar. Nasıl ki Hz. Ömer (ra) imanla müşerref olunca “Kaç kişiyiz ya Rasulallah” deyip de, Efendimiz (asm) “Seninle kırk olduk ya Ömer” buyurunca, Hz. Ömer “O hâlde ne duruyoruz artık, Allah’a (cc) açıkça kulluk edelim” deyip, topluca Kâbe’ye doğru cemaat hâlinde kulluğa gidince, işte o zaman şahs-ı manevî teşekkül etmiş olundu.

Aynen Bediüzzaman da kimsenin Allah diyemediği o ceberrut döneminde, Nur cihadını tek başına “sırran tenevveret”le başlattı. Ne zaman ki 1948’lerde Afyon savcısı İnönü’nün sorusuna karşı, Nurcuların sayısının beş yüz bin olduğunu söyledi, artık Nurculuğun da bir........

© Yeni Asya