Güneş, ay ve yıldızlarla gökyüzü; hayvanat, nebatatla, renklerle süslü yeryüzünün muhteşem İlâhî orkestrası içinde insanın âdeta zevk ettiği bir arena. Böyle bir muhteşemliğe ilgisiz kalamıyor insan. Tabiî ilgi de, bilgi ve marifet oranında gelişiyor. Marifetsiz muhabbet, muhabbetsiz lezzet-ruhanî olmuyor. İlim ile tefekkür, Allah’a yakınlaştıran bir amel olunca imana, ibadete dönüşüyor. Yoksa çiçeği sadece çiçek olarak sevmek; o deseni, o rengi, o ahengi, o ölçüyü yüksek bir ilimle, sonsuz bir kudretle, irade ile “Veren”i düşünmemek, tefekkür olmaz. Böyle bir bakış insanı zenginleştirmez, ruha nefes aldırmaz, huzur vermez. Sanatına hayran kaldığınız bir eserin sanatkârı sorulmaz mı? Her sanat eseri, sanatkârına bir delil değil midir?
Daha çok okuyan varlıktaki sanata daha çok duyarlı oluyor. Hayranlığı artıyor. Tefekkür denen şey ilim oranında lezzet veriyor. İlmi olmayanın merakı da, zevki de olmaz. Bu muhteşem........