Engin bir okyanusu andıran insanı tanımak için, her halde kıyamete kadar da yazılmaya devam edilecektir.
Yer, gök ve dağların yüklenmekten çekindikleri ve korktukları emanetin müteaddit cihetlerinden biri de, Allah’ın insan mahiyetine koyduğu enedir. Ene, yani benlik denilen o emanet edilen hakikat, kendisindeki noksan sıfatlarla Allah’ın kemâl sıfatlarını, yine kendinde var olan numune sıfatlarla da, Allah’ta var olan asıllarını anlamak ve tanımak için verilmiştir. Yani, Allah’ın sıfatları sınırsız ve bütün âlemleri kuşatmış olduğundan, belli bir sınırı olmayan o isim ve sıfatların ne olduğu anlaşılmaz. İşte, ene denilen o emanet kendindeki cüz’i ölçücükleriyle farazi sınırlar çizerek kıyaslama yapar ve onlarla Rabbini tanır.
Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi “Ben bu evi nasıl yaptım ve idare ediyorum. Allah da bu kâinatı yapmış ve idare ediyor.” der. Cüz’i ilmiyle Allah’ın külli ilmini, cüz’i kuvvetiyle Onun külli ve sonsuz kudretini anlar ve bilir.
Ancak enenin bir hayra bakan tarafı vardır, bir de şerre bakan ciheti vardır. Hayra bakan tarafıyla, Allah’tan gelen hayrı ve feyzi kabul eder. Kendi icat edemez. Şerre bakan cihetiyle yaptığı fiilin sahibidir. Yani, şerri ve........