Yalnız yaşar ve yalnız ölürdü insan |
Gazetelerde taziye ilânları: “Büyük kaybımız, biricik annemiz...” Bazılarına bu bile nasip olmazdı. Her ilân, merhuma gazete sütunundan yakınlarının son kez uzattıkları bir çiçek, dostlarının gönderdiği son bir selâmdı sanki.
Ölen, hazin bir vefat ilânıyla-ölünün üstüne atılan birkaç kürek toprak gibi-son kez hatırlanır, sonra unutulur giderdi. Ya öleni hiç tanımayanlar ilânı okuyunca ne hisseder, ne düşünürlerdi acaba?
HAFIZADAKİ MEZARLIK
Herkes ancak kendi yakınları, komşuları öldüğünde bir parça meşgul olurdu. O da, bölük-pörçük bir kaç hatıra, kimi zaman haset, muhabbet, zaafların anılmasından ibaretti. Sonra herkes kendi yörüngesinde dönmeye devam ederdi.
Merhum her ne kadar; “her cihetle faziletli, hür fikirli, geniş bilgili, çok nezaketli, şahsına hürmet telkin ettirmiş ve dostları tarafından çok sevilmiş bir zat” olsa bile, yalnız yaşamış ve yalnız ölmüştür.
O da bir zamanlar sevmiş sevilmişti. Dünyanın azıcık sefasını sürse de, çoğu zaman cefasını çekmişti.
Hafızasında kaybettiği sevdikleriyle dolu bir mezarlık. Çocukluk arkadaşları, gençlik sırdaşları, iş ortakları, akrabalar,........