Sadakat, ihlâs ve müfritâne irtibat -1

Kardeşlik, dayanışma, birliktelik; ancak şahs-ı manevîye teslimiyetle tahakkuk eder. Burada nefsin değil, hakikatin hükmü geçerlidir.

Bediüzzaman Hazretleri, bu hizmet yolunda istikamet arayanlara şöyle bir ölçü verir: “Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritâne âlî makâm vermek yerine, fevkalâde sadâkat ve sebât ve müfritâne irtibât ve ihlâs lazımdır. Onda terakkî etmeliyiz.” (Kastamonu Lâhikası, 51.Mektup)

Bu cümle, hem hizmeti hem de kardeşliği koruyan bir mihenk taşıdır. Haddinden fazla hüsn-ü zan, şahsı öne çıkarır; sadakat ise hizmeti yaşatır. Aşırı makam vermek nefsi beslerken, müfritâne irtibat şahs-ı manevîyi inşa eder. Çünkü Çünkü esas olan, şahıslar değil; davadır. Şahıslar fânidir, fakat hakikat bakidir. Kur’ân ve Sünnet, genellikle ifrat ve tefritten men eder. Risale-i Nur’da da ise: “İfrat veya tefrit, delillere karşı bir isyandır.” (İşârâtü’l-İ’câz, Bakara, 26-27. Âyetlerin tefsiri) “İfrat, tefrite sebep olduğundan, daha kabahatlidir.” (Muhakemat, 1.Makale, 3.Mukaddeme.) buyrulmuştur.

Ancak bir mesele vardır ki, bu genel kaidenin dışındadır: O da........

© Yeni Asya