Namaza duruyoruz, ama... |
Kimi alnını yere koyarken gömleğinin kolunu düzeltir, kimi rükûdayken pantolonunun paçasını çekiştirir. Secdeden doğrulurken “ah”lar, “vah”lar, “aman aman”lar duyulur. Eller yine sağa sola savrulup kaşıyacak bir yer bulur. Sanki namaz, âlemlerin Rabbine yöneliş değil gibidir.
Zoraki, derdest edilmiş, ister istemez huzura çıkarılmış bir hâlimiz var. Gönülsüz, yahut tekrarın verdiği alışılmışlık ve umursamazlıkla ellerimizi “Allahu Ekber” diyerek kaldırmamızla bir bakıyoruz ki, “Rabbena”ya gelivermişiz. Sanki cami yanıyormuş gibi, alelacele bir hâle gelmiş namazlarımız. Sonra da “Namaz da aradan çıktı” deriz. Aradan çıkarılması gereken bir iş gibi…
Oysa bu hâl, sadece bir bedensel refleks değil, ruhsal bir kayıtsızlıktır. İnsan, neye dikkat verirse ona kıymet biçer. Bizim kaşınan yerimiz beden değil, aslında kalbimizin sabırsızlığıdır. Huşûsuzluk, bir nevi ruhun huzursuzluğu, iç disiplinsizliğidir.
Düşün ki bir padişahın huzuruna çıkıyorsun. Orada elinle mi oynarsın, yoksa sükûnetle, saygıyla mı durursun? Biz........