Bir yolculuğun anatomisi

“Sabahın köründe” denir ya, “sabahın nuru” demek istiyorum. Sabahın nurunda, günün ilk saatlerinde; “Hayırlı yolculuklar” diyen şoförün, ücretini öderken “Allah bereket versin, selâmetle” demesi, güne pozitif başlamasına vesile olmuştu.

“Tebessüm sadakadır” hadisini düşünürken, valizleri teslim etme şeridine doğru ilerliyordu.

Görevli kızın, “İsterseniz kabin valizini de aşağı alabiliriz” demesi ile rahat bir nefes alarak “Yaa, öyle hora geçer ki, Allah razı olsun” dedi sevinerek. Tüy gibi hafiflemişti. Çünkü önünde aktarmalı uçuşun olacağı uzun bir maraton onu bekliyordu. Küçük el çantasıyla koşmaya hazırdı artık.

Pasaport kuyruğunda önündeki genç hanımla ayak üstü bir muhabbete koyuldu. Yıldız barışıklığı mıydı bilinmez birbirlerine ısınıverdiler. Sevgi fıtrata konulan, görünmeyen bir cevherdi sanki. Sevgi duygusu sevmeyi öğrendikçe çoğalan ve parlayan bir nurdu. Onun görünmesi, bir anda tutuşan çıra gibi gönüllerin birleşmesiydi. Hem konuşuyorlar, hem de pasaport kontrole ilerliyorlardı. Telefon numarasını istese hemen verecekti. İkisi de utandı istemeye. Kısa bir........

© Yeni Asya