Belli ki İsrail, Amerika’daki 5 Kasım seçimleri öncesi ve yeni başkanın görevi devralacağı 20 Ocak 2025’e kadarki boşlukta suikast, saldırı ve işgalleri yoğunlaştırma peşinde.
Çarpık olan, Cumhurbaşkanı ile partisi sözcüleri halkın önünde restler çekerken, “tek kişilik otoriter rejim”de hâlâ İsrail’le imzaladıkları hiçbir ekonomik, siyasi, savunma sanayii anlaşma ve işbirliklerinden bir tekini dahi iptal edememeleri; geçici de olsa askıya dahi almamaları. Uluslararası zeminlerde ciddi bir siyasi-diplomatik yaptırıma başvur(a)mamaları.
İNCİRLİK VE KÜRECİK ÜSLERİ GÜNDEME GETİRİLMİYOR
İbret verici olan, Çin”in “ortak hükûmet” için on dört Filistinli grubu toplamasına mukabil, Ankara’nın ne BM’de, ne de İslâm İşbirliği Teşkilâtı bünyesinde İsrail’in katliamını durdurma, Filistinlerin hak ve hukuklarını savunma girişiminde bulunmaması.
Oysa Türkiye, yakın siyasi tarihinde BM ile beynelmilel plâtformlarda Filistin davasında fevkalâde önemli kararlarda öncü olmuş; İsrail’in Filistin’deki zulmüne, Kudüs’le Mescid-i Aksa’daki şirretliğine karşı etkili yaptırımlar uygulamıştı.
Mesela, 1955’te Bağdat Paktı kuruluşunda İsrail’e ilk resmî tepkiyi veren merhum Menderes’in Başvekil olduğu DP hükûmeti, açıkça “İsrail’in 1947’deki sınırlara çekilmesi”ni bildirdi; 1956’da Süveyş Kanalı’nı........