Hürriyet olmadan asla! - Ân diyarı (80)

Hamaset, istibdat, ben bilirim ben/sen ne bilirsin sen, inat, kin, nefret, düşmanlık, insanın insana ettiği, zalimlerin, münafıkların çalıp çırpması, narası, hırsı, şu pis cehalet, yakamıza yapışık fukaralık… niye böyle bitmeyecek gibi durur da durur?

Cem Karaca’nın kulakları doyuran, dolduran kalın ve o tok sesiyle noktayı koyduğu; çıkmaz sokakların anlatıldığı mısralardan sonra: “Bıktım be!” deyişi haksızlığın suratına tokat işte!

Selim Ali, ha bugün ha yarın Hürriyet Şehri’ne, Adalet Ülkesi’ne, Hukuk Diyarı’na, Medeniyet-i Fazıla Devleti’ne yaklaştık yaklaşıyoruz derken Penelope’un o bitmeyen örgüsünün ta kendisi şu bizim adresimiz, işlerimiz.

Hürriyet... pahalı bir şey ki kaç zamandır uğra-şıyoruz; ortalarda pek görünmüyor. Cehalet, fukaralık çok ucuz ki her köşe başında arz-ı endam eyliyor.

Düşünmeyen, düşündüğünü diyemeyen, deyince de olacaklara göğüs gerecekler çoğalsa da azalsa da o ülkede bir şeyler değil; çok şeyler yolunu kaybetmiş demektir.

Lemaat: “Düşünmek, deşmektir.” diyor da… ya düşünmüyorsak! Ya düşünmeyi........

© Yeni Asya