Din ve ilim çatışması mı? |
Einstein’ın kuantum fiziği ile Newton mekaniğinin mutlak geçerliliğini sarsması, bilim dünyasının sürekli değişen ve yenilenen bir yapıda olduğunu kanıtlamıştır. Dolayısıyla, bilim mutlak hakikatin tek ölçüsü olmadığı gibi, üzerine sonradan materyalist ve pozitivist bir inanç misyonu yüklenen fen ilimlerinin özünü göremeyen bir din anlayışı da hakikati anlamak için yeterli değildir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin Yaklaşımı
Bediüzzaman, zamanın nabzını İslâmiyet’in hakikatiyle tutmuştur. Beşerin maddî ve manevî terakkîsinin ancak İslâmiyet’in yüksek hakikatleriyle olacağını her fırsatta ilan ve ispat etmeyi hayatının gayesi edinmiştir. “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.”2
Bediüzzaman bu tespitiyle din ilimlerinin vicdana, fen ilimlerinin akla hitap ettiğini ifade edip ikisinin bir araya gelmesiyle yetişen nesillerin gayretlerinin istikametli bir gelişim sağlayacağını ifade eder. Fakat bu ikilinin ayrışması ve çatışması sonucunda dinî ilimlerde taassup ve cehaletin, fennî ilimlerde de hile ve şüphenin ortaya çıkma tehlikesini ifade eder. Bu kapsamlı din-bilim çatışması tespitine çözüm olarak fen ilimlerinin ve din ilimlerinin bir arada okutulacağı Medresetü’z-Zehra projesini........